Vacit Çelik

Sana bir mektup yazdım

Sana bir mektup yazdım

Kalbimsin. Öyle içimdesin ki.
Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların.
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, her zamankinden daha yanımdasın.
Yani öylesine, o kadar bensin ki.
Ah! nasıl anlatsam seni sana taparak sevdiğimi.
Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım.
Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor.
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan?

Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken?
Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca,
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı?
Dedim ya, başka bir şey bu.

Yokluğunda ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim gittin gideli.

Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar.
Kimseler ulaşmasın diye sana vurgun, sana tutsak sol yanıma perçinledim seni.
En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım.
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar.
Kendimi oradan oraya vurmam.
Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam,
hiç görmediğim derin ve karanlık çukurlarla boğuşmam.

Gittin gideli

denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, kaygan,
duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor.

Tutunamıyorum

Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum.
Güneş ulaşmıyor içerilerime. Üşüyorum. Eriyorum
Yalnızlıklar peşimde.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var.
Ah onun ne olduğunu biliyorum.
Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her şeyin başında, içinde ve sonundasın.

Sana bir mektup yazdım dün

Çok mutluydum.
Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp,
nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım.
Mevsimlerin nasıl da karışık ve güzel ve çekici olduklarını yazdım.
“Yine zamansız yağmurlar”.
Erken bastırdı soğuklar.
“Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim.
Gitarın tellerini okşarken çocuk kalbi inceliğindeki parmakların
yanı başında olmak.

“Bu KALP SENİ UNUTURMU” ezgisini birlikte mırıldanmak
ya da yüreğim yüreğine kaynak
Rodgrigo’nun “GİTAR KONÇERTOSUNU” birlikte dinlemenin
o tarifi olanaksız güzelliğini düşündüm yine yeniden.
Bir de baktım sayfalar dolusu uzun bir mektup olmuş.
Sonra senin için neler hissetmiş
ve senin için neler düşmüşüm tarihe not olarak diye merak ettim
ve sana hiç ama hiç ulaşmayacak mektubumu
bilmem kaç gün, kaç hafta ya da kaç mevsim sürdü
ama başından sonuna kadar okudum.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını ve adresini yazdım.
Rengarenk, büyük harflerle…
Yollayamadım. Yollasam da biliyorum ki almayacaksın
Sevdama ulaşamayacak mektup cebimde.
Cebim kalbimin üstünde. Kalbimsin. Öyleyse mektup sende
Kimin tarafından kaleme alındı bilmiyorum,
ama çok beğendiğim ve
sizlerin de beğeneceğini düşünerek paylaşmak istedim..

Kırlangıçları çok sevdim

Ayvalık’ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta.
Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var;
üç yavru, kafalar dışarıda, gagalar açık.
Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı
zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. AİLE BAĞLARI
Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye,
anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil,
sırayı hiç şaşırmadılar: ADALET.
Akşama doğru sudan çıktım, baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış.
O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde dalıp, çıkıp
kediyi uzağa kadar kovaladılar: CESARET.

Otel sahibi şunları anlattı:
Bahar başlarında göçten döndüklerinde
yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce,
resepsiyon görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar: AKIL.
Sabah su içmek için fıskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı,
ta ki fıskiye açılana kadar: İLETİŞİM.
Yuvalarını öyle bir yaparlar ki yıllarca dayanır: KALİTE.
Yazları sıcak ülkelere göç ederler: YENİLİK.
Onların yaptığı yuva,
diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı
dingildik yuvalara hiç benzemez.
Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur: FARKLILIK.
Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz?
Devamlı uçarlar: ÇALIŞKANLIK.
İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar: HIZ.
Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler.
Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar: YURT SEVGİSİ
Ben Kırlangıçları hep çok sevdim.
Uyuşuklaştırılmaya çalışılan yeni nesil gençlere,
zekası yeterince mevcut ama
cips-kola-hamburger-playstation oyunlarla dünyaları basitleştirilmeye
ve daraltılmaya çalışılan, her yerde cep telefonu ile konuşma
ve ipod ile pop müzik dinlemeye sevk edilerek kulaklıkla dolaşıp,
yerde yatan kaza yapmış yaralıya bile bakmadan geçebilecek duyarsızlığa
kanalize edilen, survivor, kutu-kutu manyaklıklarını kaçırmayan
ama hakiki haberleri izlemeyen,
babası çalıştığı fabrika kapandığı için işsiz olduğu halde
alışveriş merkezlerinde herşeyi ithal kullanmaya alıştırılmak istenilen
bu güzel ülkemin geleceği,
Aydın gençliğimize bir sinyal, bir başlangıç olsun.
ESEN KALIN

Daha Fazla Göster