Ermeni Raporu

Ermeni Raporu-8-İlk Başbakan Ovanes Kaçaznuni’nin Sunumu-5

Ermeni Raporu-8-İlk Başbakan Ovanes Kaçaznuni’nin Sunumu-5

Devlet yaşamımızın ilk günlerinden itibaren biz Ermenistan gibi böylesine küçük, fakir, talan edilmiş ve dünyadan koparılmış bir ülkenin gerçekten bağımsız ve özgür olamayacağını gayet iyi anlıyorduk ki ona dayanarak hiç olmazsa ilk aşamalarda –örgütleninceye ve kuvvetlerinizi toparlayıncaya kadar- kendi varlığımızı muhafaza edebilelim. Böyle bir desteği önce uzak Amerika’da daha sonra ise Avrupa’da aradık. Sonuçlar bellidir. Daha iki-üç yıl önce bir şeyler umut edilebilirdi, ama bugün böyle bir durum mevcut değil, ısrar etmemiz ise bizim açımızdan affedilemez bir saflık olurdu.

Uzak ve belirsiz geleceğin bize neler getireceği daha bilinmiyor.

Fakat günümüzde görülebilir gelecek de gayet açıktır: Bugün iki gerçek güç var ve onları hesaba katmamız lazım: Rusya ve Türkiye.

Koşullar öyle gelişmiştir ve ülkemiz bugün Rusya’nın yörüngesindedir ve Türkiye’nin saldırısından yeterinden fazla korunabilmektedir.

Rusya hakimiyeti kalkarsa, onun yerine hemen Türk-Tatar hakimiyeti geçecektir. Ya Rusya ya Türkiye; ya Bolşevikler ya da Türk milliyetçiler; başka seçeneğimiz yok.

Biz böyle bir seçenekle karşı karşıyayken sanıyorum tereddütlere yer olmaması lazım. Elbette Türkiye değil, Rusya.

Elbette Türk milliyetçileri değil, Bolşevikler.

Seçmek imkanımız bu denli sınırlı olmasaydı, genelde Rusya’ya ve özelde de Bolşeviklere karşı bir yığın itirazımız olurdu. Ama bizim bedbahtlığımız, ülkemizin elimizi ayağımızı bağlayan coğrafi konumudur.

Ermenistan’ın Bolşeviklere ihtiyacı var, zira Rusya’ya ihtiyacı var.

Yarın neler olabileceği bilinmiyor (bence bugün olanların aynısı olacak), ama günümüzde duruma hakim olan Rusya’dır.

Bugün Rusya’yla dost olabilmek için Ermenistan’ın kendisinin Bolşevik olması lazım. Başka bir çıkar yol yok; en azından ben böyle görüyorum.

Yukarıda söylemiş olduğum “Ermenistan’da Bolşevik karşıtı gizli bir mücadele yürütebilmek için sloganımız yok” sözlerinin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.

Aynı soruyu, farklı bir biçimde, geçmişe yönelik olarak soruyorum.

Ermenistan’ın sovyetleşmesi ülkemiz için bir felaket mi?

Bu soru bir Taşnak’ın dilinde garip görülebilir; biz çok eskiden beri bu soruya cevap vermişiz ve bu cevap Bolşeviklerin lehine değil, ama tekrar düşünelim ve parti bağnazlığına kapılmayalım.

Sovyet rejiminin Ermenistan gerçeklerine kesinlikle uymadığını bir daha tekrarlamak istemiyorum, bu görüş bence tartışılmazdır.

Ayrıca Bolşeviklerin Ermenistan’daki faaliyetlerini gayet iyi biliyor ve hatırlıyorum; iki buçuk ay boyunca (Aralık 1921-Şubat 1922) Ermenistan’da bulunduğum dönemi kastediyorum. Ne kadar insanın mağdur olduğunu biliyorum ve hatırlıyorum; mağdurların başında Taşnaklar geliyordu. Bizzat ben kendim ve sizlerden birçoğu inanılmaz eziyetler gördük ve acımasızca takip edildik.

Bu arada şunu da ifade edeyim ki, biz bu ciddi hususları unutmamalı ve karar verirken ihtiyatlı davranmalıyız; zira mağdur taraf olarak bizler elbette sadece kötülükleri görmeye ve her şeyi abartmaya eğilimliyiz.
1920 Kasım’ındaki durumumuzu hatırladığımda kendi kendime soruyorum: “O zaman Bolşevikler Ermenistan’ı işgal etmeseydiler ve ülkeyi bizim iktidarımız altında kendi kaderiyle baş başa bıraksaydılar daha iyi olmaz mıydı?” Cevap olumsuzdur: Hayır, iyi olmazdı, daha kötü olurdu.

Biz daha o günlerde durumun çaresiz olduğunun bilincine varmıştık ve bu yüzden Bolşeviklerin önünde kapılan sonuna kadar açtık.

Yukarıda söylemiştim: Ümitlerimiz boşa çıktı. Rusya’dan ne siyasal ne de maddi yardım alabildik (tekrar ilk dönemden bahsetmekteyim).

Örneğin Bolşevikler Ermenistan’ı Türkiye’ye karşı savunmadılar ve bizim yok olma tehdidi altında imzalamış olduğumuz Gümrü Anlaşması’nı onayladılar. Bu böyledir.

Fakat Bolşeviklerin ülkeyi işgal etmemesi ve bizlerin yalnız kalması durumunda, Türkler bu anlaşmaya saygı gösterir miydi, değişik bahaneler (ki bunları uydurmak zor değildir) kullanarak daha da ileri gitmezler miydi? Biz bu niyetler karşısında ne yapabilirdik?

Yenilmiş ve zayıf düşmüş olan, ülke içinde ve dışında olanca otoritesini kaybeden bizler bunu yapabilir miydik?
1920 sonbaharında biz hem hükümet hem de parti olarak bütün gücümüzü kaybetmiş, çıkmaza girmiştik. Ve Bolşevikler geç kalsaydı, biz kendimiz onları davet etmek zorunda kalacaktık, zira kendimiz güçsüzdük, ülke içinde bizim yerimize geçebilecek başka bir güç de bulunmuyordu.

Sonuçlara bakalım. Biz iki buçuk yıl boyunca ülkeyi yönettik ve yaklaşık bu kadar bir süreden beri de Bolşevikler yönetmektedir.

Biz Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye’yle savaştık. Bolşevikler savaşmadı. Biz, Akbaba’da, Zod’da, Zengibasar’da, Vedibasar’da, Milin deresinde, Şerur’da, Nahçıvan’da, Zengezur’da aralıksız olarak birçok çatışmaya girdik. Bolşevikler, Şubat ayaklanması hariç, içeride çatışmalara girmediler. Biz bitmez tükenmez savaşlarda ülkeyi sürekli olarak silah altında tuttuk, üreten elleri savaş meydanlarında meşgul ettik, oysa yaratıcı çalışmalara büyük ihtiyacımız vardı. Bolşevikler, halkı bu korkunç durumdan kurtardılar.

Bizim dönemimizde halk savaş meydanlarında ya da açlıktan ölmekteydi. Şerur ve Vedi gibi buğday zengini bölgeleri, Akbaba gibi hayvancılık üssünü çökerttik, bu zenginlikten yararlanamadık.

Uzun süren açlık yıllarından sonra 1920 yılının beklenen bol ürününü (diğer zenginliklerle bir arada) Kazım Karabekir Paşa’nın ordusuna teslim ettik. Bugün ise Ermenistan halkının tok olduğunu, buğday ihtiyacının hemen hemen bulunmadığını duymaktayız. Ve bu gerçektir; halk ekin ekmek ve biçmek için zaman bulabiliyor.

Çok çalıştık, fakat dış dünya ile düzenli bağlantı kuramadık

Güney Kafkasya demiryolu fiilen bize kapalıydı. Bolşevikler yolu açtı. Bugün Erivan, Culfa üzerinden İran ve Azerbaycan’la, Bakü üzerinden Doğu Rusya ve Güney Kafkasya ülkeleriyle, Batum üzerinden ise Rusya ve Avrupa’yla bağlantı kurulabilmektedir.

Bizim dönemimizde Ermenistan karanlık içindeydi; güneşin batışından yarım saat sonra her türlü çalışma ve hareket dururdu, zira aydınlatma için malzeme yoktu. Bolşevikler Bakü’den gazyağı getirdiler ve ülkeyi karanlıktan kurtardılar.

Elbette bu öyle büyük bir iş değil, ama bu küçücük işi bile becerememiştik.

Bolşevikler Ermenistan’a lazımdı ve bugün de aynı biçimde lazımdır.

Fakat bütün Bolşevik sistemi, bütün içeriğiyle tarafımızca kabul edilemez.

Peki, ne yapmalı?

Yoksa dışarıdan savaşalım mı?

Bu, içeride açık ya da kapalı şekilde yürütülen savaşın desteklenmesi bakımından yedek bir araç olarak belli bir değer ifade edebilirdi.

Bunun dışında, dışarıda çıkarılacak bir gürültü kime ve ne için gerekir?

Bugün Avrupa şehirleri her türlü (monarşistlerden Eser’lere kadar)

Rus göçmenle, tıpkı bizim gibi kovulmuş insanlarla dolup taşmaktadır.

Onlar çok sayıda gazete yayımlanmakta, kitaplar yazmakta, mitingler düzenlemekte, çağrılar ve protestolar yapmakta, tehditler savurmaktadırlar. Bolşeviklere sövüyorlar, sövüyorlar, sövüyorlar

Ben bu beylerin yaptığı kadar boş ve miskin olan başka bir “iş” görmedim.

Yani göçmenler, Sovyetlerin gücünü bu sözel gürültü ve şimşeklerle mi kıracak, narkomları yıkacak ve ÇeKa’yı çökertecekler?

Bu bir mücadele değil, güçsüzlüğün iğrenç bir teşhiridir. Bolşevizmle mücadele edenlerin içeriden vurması lazım, ki bu darbeler boşuna gitmesin. Yurtdışında oturarak, bu tehlikesiz ve uzak yerden yumrukları sallamak gibi bir eylem, EDP Taşnaksutyun’a yakışmaz.

Bizim aramızda, Taşnaksutyun’un siyasal bakımdan karşıt kampta bulunmaya devam ederek, Ermenistan’ın dirilmesine dışarıdan yardım etmesi gerektiğini düşünenler de var.

Nasıl?

Ermenistan’a mal ithalatı yapabilmek ve dış pazarlara hammadde ihracatı gerçekleştirebilmek amacıyla, muhtelif ticaret ve sanayi şirketleri, ülke genelinde atölye ve fabrikalar, sulama tesisleri vb. kurmalıdır.
Bir parti olarak bizim bu tür ticaret ve sanayi konularında ya da koruma ve hayır çalışmalarında ne kadar ehliyetli olduğumuz, keza işin başarıyla sonuçlanması bakımından aracılığımızın ne kadar arzu edilen bir şey olduğu gibi konulan bir tarafa bırakarak soruyorum:

Siyasal bir parti bu tür çalışmaları kendi programına alabilir mi? Bence yapamaz, bu onun işi değildir. Bu, siyasal bir partinin faaliyet programı değil, onun inkan olurdu.

EDP Taşnaksutyun böyle bir yola girerse, bu yönü tercih ederse, kendi raison d’etre’sini10 yitirmiş olduğunu ilan etmelidir.

Ticareti tüccarlara, sanayii sanayicilere, hayır işlerini de hayır kuruluşlarına bırakmak lazım. Taşnaksutyun’un başka bir işle –eğer böyle bir iş varsa- uğraşması gerekir.

Evet, eğer varsa …

Biz siyasal bir parti olarak, ülke içinde Bolşeviklerle, onların devlet çalışmaları çerçevesinde işbirliği yapamayız; keza ne kadar istesek bile yasal bir muhalefet konumunda da olamayız.
10 Raison d’etre: Varoluş nedeni, varlık nedeni. (Çevirenin notu.)

Yeraltında komplocu bir faaliyet yapmamamız gerekir; hatta bu mümkün olsa bile, Sovyet iktidarını yıkmamamız gerekir.

İçeride mücadele vermek hevesi ya da isteği olmadığı ve dışarıda söylenenlerin ülkede duyulamayacağı bir ortamda, dışarıdan sözlü mücadele vermek, kolonilerde Bolşevik karşıtı propaganda yapmak amaçsız ve yakışıksız bir meşgaledir.

Ermenistan’ın ekonomik kalkınmasına dışarıdan yardım etmek, ticaret ve sanayi şirketleri kurmak ise siyasal bir partinin uğraşacağı işler değildir.

Peki ne yapmalı? .

İşte tam da burada, tahmin edebildiğim kadarıyla sizleri çok üzecek olan, ama önünde sonunda söylenmesi ve üstelik de hiç süslemeden söylenmesi gereken üzücü sözleri dile getireceğim:

EDP Taşnaksutyun’un artık yapacak hiçbir şeyi kalmadı.

Partimiz yapması gereken her şeyi yapmış ve kendini tüketmiştir.

Hayatın yeni koşulları önümüze yeni talepler getirmiştir. Biz bu yeni taleplere cevap vermek yeteneğinden yoksunuz, dolayısıyla meydanı daha yeteneklilere bırakmalıyız.

Bu yeni koşulların neler olduğunu bir daha tekrarlamaya ihtiyaç var mı? İşte onlar:

Artık Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok. Büyük Avrupa devletleri bizleri defnettiler. Ermeni halkının yarısı kan kaybetmiş ve talan edilmiştir, uzun bir dinlenmeye ihtiyacı vardır. Ermenistan Cumhuriyeti, özerk bir bölge olarak Sovyet Rusya’yla birleşmiştir; devletimizi Rusya’dan koparamayız, çok istesek bile bunu yapamayız ve yapabilecek olsak bile istemememiz gerekir. Parti, yenilmiş ve otoritesini kaybetmiştir; ülkeden kovulmuş ve geri dönemez.

Kolonilerde ise yapacağı bir iş yok.

Günümüzde durum bu.

Bir parti “madem yaşıyorum, öyleyse kendime nasıl olursa olsun bir iş uydurmalıyım” diyemez. “Madem yaşıyorum”, “öyleyse” tarzında bir yaklaşım mantıksal olarak yanlıştır. Cümleyi bunun tersi yönde kurmamız gerekir: “Madem ki yapacak bir işim kalmamış, yaşamam gerekmez”, dolayısıyla parti çalışmasının olmadığı bir yerde parti de olamaz.

Ben, Taşnaksutyun’un yapacak bir işi kalmadığını söyledim.

Onun genel olarak Ermenilerin ve özel olarak kendisinin siyasal geçmişi karşısında yapabileceği sadece bir iş var: Parti, kendi varlığına kendi kararıyla bilinçli ve kesin biçimde son vermelidir.

Evet ben intihar öneriyorum.

Bazen öyle durumlar oluyor ki, onurlu kurtuluş yolu sadece intiharda bulunabilir. Partimiz tam da böyle bir durum içindedir.

Biz bunu dört-beş yıl önce yapmalıydık. 1918 Haziran’ında Batum’da anlaşmayı imzaladığımızda ve bu anlaşma sonucunda bir bağımsız Ermeni devleti ortaya çıkarak, diğer devletlerle aynı sırada kendi mütevazı yerini aldığında; aynı yılın Ağustos ayında, yeni devleti biçimlendirecek olan Ermeni parlamentosunun açılışını yaptığımızda, işte o zaman biz kendimizi feshetmeli ve yeni siyasal gurupların önünü açmalıydık. Bizim tarihi misyonumuz tamamlanmıştı.

Ve bu, kanlı mücadeleler ve muazzam kurbanlar eşliğinde sürdürülen çeyrek asırlık uzun ve zor çalışmalarımızın ne kadar da onurlu bir sonu olurdu.

Fakat o günlerde biz, tarihin yeni bir aşamaya girmekte olduğunu ve bu aşamada güçlerin yeniden mevzilenmesi gerektiğini anlamıyorduk.

Anlamıyorduk ve anlamaya cesaret edemiyorduk.

Dört-beş yıl önce, devrim sıtması ortamında yapmamız gerekenleri anlamamamız affedilebilir bir davranış olsa bile, bugün durum gayet açık, hayatın yeni talepleri gayet emredicidir.

Bugünkü gerçekliği anlamamak, her iki gözümüzün kör olduğu anlamına gelmektedir. Bugün kararlılık sergilemezsek, bizi sadece çöküş ve şerefsiz bir son beklemektedir.

Partiler çalışmalarıyla yaşar. Çalışma yoksa ve onun yerine sadece bir taklit söz konusuysa, ölüm kaçınılmazdır.
EDP Taşnaksutyun kendi hayatını ve geleceğini kurtarabilmek için kendi saflarını acımasız biçimde arındırmalı; güven vermeyenleri, şaşkınları ve tereddüt edenleri, zayıfları ve yorgunları, zayıf inançlı ve ümitsiz olanları, tembel ve kayıtsız kişileri, yani mevcut üye sayısının onda dokuzunu, hatta belki daha fazlasını atmalıdır.

Bundan sonra geriye süzgeçten geçirilmiş, moral bakımından sağlıklı, azimli, körü körüne inanan, her türlü fedakarlığı yapabilen, hiçbir şey karşısında durmayan bir kadro kalacak ve bu kadronun tamamen gizli çalışması gerekecektir. Elbette bu, siyasal bir parti değil, Taşnaksutyun’un varlığının ilk dönemlerinde olduğu gibi, gizli bir komplo örgütü olacaktır.

Yalnız bu yolla, ama yalnız bu yolla, partimiz varlığını kurtarabilir, yeniden yaşayabilir ve bayrağı taşıyabilir.

Fakat ne pahasına?

Başarı kazanılmaması durumunda, Ermenilerin siyasal meselesini tehlikeye sokmak, Ermeni halkını yeni sınavlarla karşı karşıya bırakmak pahasına. Ve partinin kurtarıcılarının bundan korkmamaları ve inat ederek bu engel karşısında durmamaları gerekir.

Parti ideolojisine ne kadar bağlı olursak olalım, partiyi bilinçli olarak böyle bir bedel karşılığında kurtarmak isteyecek olan birisinin aramızda bulunabileceğine inanmak istemiyorum.

Parti bir amaç değildir ve bir kişinin bu temel gerçeği unutması halinde hain, tehlikeli ve zararlı olarak algılanması gerekir. Ermeni halkı Taşnaksutyun için bir hammadde değildir. Parti fanatizmi hastalığına yakalanmış birisinin -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- davrandığı gibi davranırsak, eşi görülmemiş bir suç işlemiş oluruz.

EDP Taşnaksutyun tarihin elinde bir aletti. Alet kendi işini yaptıktan sonra, keza yıprandığında, eskidiğinde ya da işin devamı yeni bir aletin kullanılmasını gerektirdiğinde de, eski alet bir tarafa atılır ve atılmalıdır da. Geçmişe ait bir alet sadece bir saygı ve şükran, sevgi ve kült nesnesi blarak kalabilir. Fakat onun yeri milli müzedir.

Ermeni siyasal meselesinin devarn ettirilmesi bağlamında Taşnaksutyun bundan sonra yararsızdır ve dolayısıyla sahneden çekilmelidir .

Ben sürekli Ermeni siyasal meselesini konuşuyorum, sürekli bu konuya dönüyorum, zira Taşnaksutyun’u bu meseleden ayrı tutamıyorum.

Partimizin bütün varlığını bu mesele içinde düşünebiliyorum.

Bu yüzden de doğaldır ki, Taşnaksutyun kongresine seslenirken kanaatlerimi gerekçelendirmek ve düşüncelerimin yönünü belirlemek bağlamında başka bir hareket noktası bulamıyorum.

Soruyorum, bizim işimiz; Ermenilerin siyasal kurtuluşu da bizimle beraber ölecek mi?
Böyle düşünmek aşırı bencillik olurdu; sadece bencillik de değil, tarihsel olayları aşırı safça değerlendirmek anlamına gelirdi.

Bir yıl önce ben Çakatamarta’da, EDP Taşnaksutyun’un ölümünün Ermeni siyasal meselesine büyük zarar verebileceğini yazmakla beraber, aynı yerde hemen şunu da kaydetmiştim ki, Taşnaksutyun’un gerçek sınırları bizim parti örgütlerimizi çoktan aşmıştır; partimiz, mücadele eden Ermeniliğin ifade yöntemlerinden sadece bir tanesidir, fazlası değildir; hatta Taşnaksutyun adı tamamen kaybolabilir, unutulabilir ama Taşnaksutyun’u doğurmuş olan mağrur ruh, özgürlük aşkı ölmeyecektir ve gerçek Taşnaksutyun da budur.

Parti, daha doğrusu günümüzdeki örgüt dağılabilir, fakat ülkü ve iş yaşayacaktır.

Sadece ölmemekle kalmayacak, hatta yeni yaşam gücü kazanacaktır.

Ve sırf bu yüzden -meselenin garanti altına alınması ve ileride gelişebilmesi amacıyla- partiye intihar etmesini öneriyorum.

Bir şeyi anlamamız gerekir: Bizim mirasçılarımız olan Ermeni Bolşevikler, bizim işimizi devam ettirmek zorundadırlar ve devam ettirmektedirler. Bunu, farkına varsalar da varmasalar da, isteseler de istemeseler de yapmak zorundadırlar. Onlar da aynen bizler gibi, büyük üstadın; tarihin elinde bir alettir ler. Biz kendi işimizi yaptık, belli bir devreyi tamamladık, bunun devamı ise onlara aittir.

Bolşeviklere müteşekkir olmalıyız. Onlar bizi devirerek, bizim başlattığımız işi (“kurtarmak” diyemesek de) daha güvenilir raylar üzerine oturttular. Kendi çalışmamızın ağırlığı altında ezildiğimiz o kritik anda onlar geldiler ve bizim yerimize geçtiler.

Mücadelemiz ölmedi.

Doğrudur, bugün Ermenistan bağımsız bir devlet değildir, sadece Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir bölgedir. Ama nasıl bilebiliriz; belki de bugün, Ermenistan için en uygun durum budur.

Gerçekler bize şunu kanıtladı: Mevcut olumsuz koşullarda hemen bağımsız bir devlet kurmak, Ermeni halkının gücünü aşmaktadır.

Ortalama bir düzey, bu düzeyin yakalanabilmesi ve devlet yaşamına ilişkin alışkanlıkların edinilebilmesi için, siyasal yönden hazırlıklı bir sınıf lazım. Muazzam çalkantılar, kıyımlar ve talanlar sonrasında, bu sınıfın örgütlenmesi ve gücünü toparlayabilmesi için sakin bir dönem yaşaması gerekir. Oluşan koşullar karşısında, Ermenistan’ın bu dönemi Bolşevik bayrağı altında yaşaması gerekir.

Bırakalım öyle olsun.

Bu durumda Taşnaksutyun Bolşeviklere yardım edemez; geriye sadece engel olmamak kalıyor. İşte bu da onun Bolşeviklere yardımı olacaktır. Ama engel oluşturmamak için bir tek yol var: Sahneden çekilmek.

Bizim meselemizin çözümü için bir tek çizgi izlenmesinin yeterli olmayacağını sık sık duyuyoruz; zira tedbirlilik, bir eğilimin yanında ve ona paralel olarak başka bir eğilimin de var olmasını gerekli kılmaktadır. Ermeni Bolşevikler Rus çizgisini izlemektedirler; bırak izlesinler, ama diğer imkanları da öngörmek gerekir. Örneğin bugün Rus Bolşevikler Türklerle tek bir cephe halindedirler, fakat yarın bu yapay blok çökebilir ve biz hem Türklerle hem onların gerisinde konuşlanmış olan Avrupalılar la ortak bir dil bulmak zorunda kalabiliriz. Demek ki yarının Türkleriyle ilişkilerimizi muhafaza etmek lazım. Taşnaksutyun’un yapacağı bir şey kalmasa da kendi varlığını ve şimdiki Bolşevik karşıtı konumunu en azından bu amaç için muhafaza etmelidir.

Fazla konuşmamak için, ne bu ihtimale ne de ikinci bir eğilimin varlığına itiraz ediyorum.

Yalnız bir konuda ısrar ediyorum: Bu rol EDP Taşnaksutyun’a uymaz. Türklerle görüşmeler yapma konusunda Taşnaksutyun, Bolşeviklerle görüşmede olduğundan daha kabul edilemez bir muhataptır.

Bir gün gelir de Türklerle anlaşmak ihtiyacı doğarsa; sahneye, başka bir anlayışa, başka bir psikoloji ye sahip, en önemlisi de başka bir mazisi olan (ya da mazisi olmayan) insanların çıkması gerekir.

Ve bu noktada Taşnaksutyun değil, yardım etmek, tersine engel olabilir.

Bolşevik rejiminin ve Bolşevik egemenliğinin sonsuz olmadığını söylüyorlar. Yani Bolşevizm az ya da çok beklenmedik bir biçimde, yakın ya da uzak vadede düşebilir. Dolayısıyla yedek bir güç, başka bir örgüt gerekir, ki Bolşevizmin yerine geçebilsin, dümeni ele alsın ve ülke anarşiye sürüklenmesin.

Taşnaksutyun’un en azından o gün için muhafaza edilmesi gerekir.

Ve bu noktada tartışmak istiyorum: Bu tür bir durum oluşsa bile, yeni hakimiyeti Taşnaksutyun’un tesis etmeyeceğini söylüyor ve bu konuda ısrar ediyorum.

Şimdiki siyasal koşullar önemli ölçüde değiştiğinde Ermeni gerçeğine uymayan ve yabancı olan Sovyet egemenliği de yerini başka güçlere, başka siyasal ve toplumsal gruplara terk edecek; kendi rolünü yerine getirilmiş ve tamamlanmış olarak kabul edecektir.

Fakat Bolşeviklerin yerini alacak güç Taşnaksutyun değildir.

Yeni koşullar yeni talepler getirecektir.

Siyasal (ve özellikle de devrimci) partiler, her bir günün taleplerine uyarak durmadan yenilenemezler~ belirli dönemlerde ortaya çıkar, belirli araçlar kullanarak belirli görevleri yerine getirirler. Bir parti her ne kadar istese de kendi geçmişinden kurtulamaz, geçmiş her zaman bugünün üzerinde dolaşacak ve onu kuşatacak: Anılar, alışkanlıklar, ilişkiler, sempati ve antipatiler (ister istemez ve farkına varılmadan) belirecek ve günlük çalışmalara bir tür anarşi sokacaktır.

Yeni şarabı eski tulumlara koymazlar, zira hem tulum yırtılır hem de şarap dökülür gider.

Geçmişte EDP Taşnaksutyun, Ermenistan’a ve Ermeni meselesine lazımdı. Gelecekte ise o artık lazım olmayacak.

Onun yerine başka bir Taşnaksutyun, belki de Ermeni devleti Taşnaksutyun’u geçecek.

EDP Taşnaksutyun’un yapacağı bir şey kalmadı. .. Ne bugün, ne yarın, ne de gelecekte. O kendi varlığına son vermelidir. Bunu geçmişi için, kendi adının ve şerefinin kurtuluşu için yapmalıdır.

Etrafa bakalım: Biz bugün sanki yaşıyor muyuz? Sanki bu bir • parti çalışması ve yaşamı mı? Bizim artık yozlaşma sürecine girdiğimiz ve bu yozlaşmanın sebeplerinin tesadüfi ve dışsal olmayıp, içsel ve örgütsel olduğu görülmüyor mu?

Yeni yetişen kuşak, gençler artık (20-25 yıl önce olduğu gibi) bizimle değil. Yorulanların, inancını ve diriliğini kaybetmiş olanların yerine geçmek için saflarınıza coşku ve inanç dolu taze kuvvetler katılmamaktadır. Tersine, bizden kaçıyorlar, partiyi yozlaştırıyorlar ya da (ki en kötüsü de budur) sadece atıl, kayıtsız, coşkudan ve enerjiden yoksun, çalışma yeteneği olmayanlar kalıyor; sadece kalbinde ölüm soğukluğu, dudaklarında hafif bir istihza bulunanlar kalıyor.

Biz gerçekleri görmek istemiyor ve olaylara tekdüze açıklamalar getirme alışkanlığı geliştirerek diyoruz ki: Kötüler ve çıkarcılar, kiralıklar ve korkaklar bizden ayrılıyor; iyiler, samimi olanlar, çıkar gütmeyenler, bilinçli bir şekilde sadık olanlar, ruhen ve aklen sağlıklı kişiler ise her zaman olduğu gibi bizimle kalıyor. Yani bu bir açıklama mı? Yani bu, Taşnaksutyun’un sadece burjuvanın kiralık adamlarından, eşkıyalardan, soygunculardan ve her türlü maceracıdan oluştuğu yönünde Bolşeviklerin yaptıkları aptalca açıklamalara benzemiyor mu?

Bu bir açıklama değil; ya saf bir çocuğun ya da iflah olmaz bir demagogun sözleridir.

Partimiz çöküyor, çünkü kendi raison d’etre’sini kaybetmiştir.

İşte acı gerçek! Biz bu gerçeği itiraf edebilme erkekliğini göstermeli ve gereken sonuçlara varmalıyız. Sonuç şu: Varlığımıza son vermeliyiz.
* * *
Biliyorum, bu konferans bu konuda karar verme yetkisine sahip değildir, ama konuyu gündeme getirme ve çözümü için araçlar bulma yetkisine sahiptir.

Bu amaçla konferansa şunları öneriyorum:*
(*Buradan itibaren sırf partiyi ilgilendiren öneriler sıralanmaktadır. Bunlan burada yayımlama hakkını kendimde bulmuyorum. Ov. Kaçaznuni)
Yoldaşlık selamıyla
Ov. Kaçaznuni
Bükreş, Mart 1923

Daha Fazla Göster