Türkiye Cumhuriyeti ve 1930’ların kafası !..
Türkiye Cumhuriyeti ve 1930’ların kafası !.. “Günü kurtarmanın ötesinde uluslararası sermaye ve onun çıkarlarını koruyan işbirlikçilerin asıl hedefi burada daima Mustafa Kemal Atatürk’tür…” yorum/haber…
Türkiye Cumhuriyeti ve 1930’ların kafası !..
-Bir ülke düşününki; üretim ekonomisini canlandırmış.
-Bir ülke düşününki; kendi ürettiğini tüketir olmuş. Bir ülke düşününki; uyguladığı bu modelle ekonomisini kendi kendine yeteni üretmede dünyanın yedi ülkesi arasına sokabilmiş.
-Bir ülke düşününki; ürettiği kadar tüketen toplumsal yapı oluşturmuş.
-Bir ülke düşününki; yedi düvele karşı verdiği askeri savaşı tüm halkıyla bütünleşerek kazanmış.
-Bir ülke düşününki; savaştan sonra özel sermaye birikimi yok.
-Bir ülke düşününki; devlet eliyle sermayedar yaratma politikalarını ekonomisiyle bütünleştirmiş.
-Bir ülke düşününki; sanayi yatırımlarını, yeterli özel sermaye birikimi sağlanınca özel kesime devredilmek üzere kendi yapıyor.
-Bir ülke düşününki; üretim ekonomisinin yatırımlarını bölgelere stratejik önemiyle yapıyor.
-Bir ülke düşününki; tüm bunları yaparken sırtındaki miras kalan borcunu ödüyor.
İşte tüm bunları bir arada yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’sidir.
Kuruluşundan sonra on yıl içinde tüm bunları yaşama geçirmiş bir ülkedir Türkiye Cumhuriyeti.
Onuncu yıl marşı da o dönemi ve içeriğini anlatmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk ve kurmayları, o günün koşullarında bile savaşarak kazandığı siyasi bağımsızlığı sürdürebilmek için önce ekonomik bağımsızlığın kazanılması gerekliliğinden hareketle bu modeli seçerek başarı sağlamış ve dünyaya başı dik durmayı öğretmişlerdir.
1930’ların kafası bunlar
Şimdi ülkemizde, emperyalistlerin çıkarlarını koruma uğruna, adına değişim ve gelişim diyerek, uğradıkları gafleti görmezden gelerek, amaçlarına ulaşabilmek için, satılmış medya soytarıları ve bazı densiz siyasetçiler, sıkıştıkları yerde son zamanlarda da sık sık 1930’ların kafası bunlar, gelişmenin önüne engel çıkarıyor bunlar gibi dayanaksız sözlerle popülizm yaparak günü kurtarmaya çalışırlar. Günü kurtarmanın ötesinde uluslararası sermaye ve onun çıkarlarını koruyan işbirlikçilerin asıl hedefi burada daima Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ama bunu emperyalistler yavaş yavaş dillendirirken, yerli işbirlikçileri dolaylı yoldan vurmaya devam ediyorlar.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti hedef alarak, kurduğu partiyi hedef alarak yaptıkları bilinçli saldırıların asıl hedefi her zaman M. Kemal Atatürk ve onun bize miras bıraktığı eserleri olmuştur.
Kurduğu ve bize emanet ettiği cumhuriyetin hangi koşullarda ve nasıl kurulduğuna bir bakmak gereği her zaman hatırlamamız gereken en önemli nottur.
Osmanlı imparatorluğu, Türkler, Araplar, Ermeniler, Bulgarlar, Yunanlılar, Boşnaklar, Sırplar, Arnavutlar, vs. milletlerden oluşmuş bir imparatorluktu.
Bu süreç 1. Dünya savaşının sona erme sürecinin devamıdır
1900’lü yıllarda Osmanlı imparatorluğu dış ve içi düşmanlar tarafından sıkıştırılmış çöküş dönemi başlamıştır.
Başta İstanbul olmak üzere, işbirlikçilerle hareket eden emperyalistler tarafından ülke dört bir yanından kuşatılmış, İstanbul da düşmanla işbirliği yapan padişah ve yandaşları bir tarafta, ulusal kurtuluş savaşı vermeyi hedef seçmiş Ankara hükümeti bir tarafa ayrılmış olarak saflarını netleştirmişlerdir. Bu netleşme, İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir, Afyon, Kütahya, uşak, Manisa, Antep, Maraş, Kars, Ağrı, Trabzon, Artvin, Rize, Adana, Giresun, Hatay gibi illerimizin ve ilçelerimizin, köylerimizin, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar, Ermeniler, Rumlar ve bunların işbirlikçileri tarafından işgal edilmesiyle başlayan süreçle olmuştur. Bu süreç 1. Dünya savaşının sona erme sürecinin devamıdır. İşgale karşı direnmenin onurunu bize yaşatacak olan süreçte burada başlamıştır.
Halkına, ulusuna, askerine ve birlikte hareket ettiği silah arkadaşlarına sonsuz güvenen Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul’dan hareket ederek, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelmesiyle başlayan süreç, ulusal kurtuluş savaşı sonrasında kazanılan savaşla birlikte ulaşılan zafer 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyetle birlikte nihayete erecektir.
Cumhuriyet henüz kurulmamış ve ilan edilmemiş olmasına rağmen, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Erzurum’da, Sivas’ta kongreler düzenledi.
Bu kongrelerden çıkan sonuç, Mustafa Kemal Paşa’nın deyimiyle, “Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır” oluyordu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattı
Kongrelerden sonra, yurdun dört bir yanından gelen halkın temsilcileri 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı. Meclis ilk oturumunda Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçti. Yine aynı meclis, Mustafa Kemal Paşa’yı meclis başkanlığı devam ederken, başkomutanlığa seçerek, yine onun önderliğinde, Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Başlayan savaşı kazanan en önemli öge yine Mustafa Kemal Paşa’nın askeri zekâsını asker sanatıyla bütünleştirmesi olmuştur. Kendi gücünden katbe kat üstün olan düşmanları yurdumuzdan kovan mücadelenin başlamasında kullandığı strateji ile tüm halkı seferber eden zekâ ve sanat ona aittir. O koşulların en önemli yanı ise halkın Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına sonsuz güveni, yurt ve vatan sevgisi, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının halkına sonsuz güveni ve kurtuluşa inanmışlıkları idi. O günün koşullarında alınan en önemli kararların başında, “İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması” geliyordu elbette. Kurtuluşa inanan herkes seferber oldu, kadınıyla, kızıyla, çocuğuyla, eli silah tutan askeriyle, genciyle, efeleriyle, dadaşlarıyla, seğmenleriyle savaş koşullarının her alanında olağanüstü mücadele verdiler.
Düzenli ordumuz ise İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da savaştılar. Verilen olağanüstü Milli Mücadele sonunda yurdumuzu düşmanlardan kurtardılar.
İngiliz sömürgesini her alanda kabul eden padişah çareyi kaçmakta buldu ve yurdu terk etti.
Milli kurtuluş savaşından sonra imzalanan “Lozan Barış Antlaşması” ile yeni bir ulus doğdu.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923’te ilk toplantısını yaptı. Ve 13 Ekim 1923’te Ankara başkent oldu.
Cumhuriyet önergesi
Mustafa Kemal Paşa, düşmanın ülkemizden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, uzun süredir kafasında tasarladığı ve bir yaşam biçimi olarak benimsediği, halkını, ulusunu önemsediği için, Cumhuriyeti ilan etmek için hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı, birlikte kurtuluş mücadelesi verdiği arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı. Ve onlara, “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” dedi. 29 Ekim 1923 günü Mustafa Kemal Paşa, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan “Cumhuriyet önergesi” Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Ve Meclis önergeyi kabul etti.
Cumhuriyet ilan edildi…
Saltanatın, halifeliğin kaldırılması, kılık kıyafet devrimi, harf devrimi, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi, çağdaş dünyanın hukuk sisteminin yerleştirilmesi, Cumhuriyetin ilk önemli devrimleridir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsine düşen en önemli görev ulusun bağımsızlığını, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve Atatürk’ün bütün devrimlerini korumak ve geliştirmektir.
Ve bugün ülkemizin en önemli bayramı da “Cumhuriyet Bayramıdır”. Bu cumhuriyet, bugüne kadar ülkemizde yaratılan değerlerin tek sahibidir.
Küçümsemeye kalkanlara bu halk en şiddetli cevabı vermekten hiçbir zaman kaçınmayacaktır.
Yaşamı paylaşmak adına buluşmak dileğiyle…