Kültür/Sanat/Tarih/Turizm

1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy

1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy, sadece takvimlerde işaretlenmiş bir günden ibaret değildir; insanlığın ortak vicdanında yankılanan derin bir anlam taşır. Bu özel gün, savaşların yıkıcılığını ve acısını hatırlatırken, barışın ne denli kırılgan ve değerli bir hazine olduğunu bizlere bir kez daha gösterir. Ancak barış, salt silahların susması, orduların kışlalarına çekilmesi veya siyasi antlaşmaların imzalanmasıyla sağlanabilecek yüzeysel bir durum değildir. Gerçek ve kalıcı barış; toplumsal adalet, eşitlik, insan onuruna saygı ve temel insan haklarının her birey için güvence altına alındığı bir zeminde filizlenir. İşte bu derin ve kapsamlı barış anlayışının en somut, en dokunaklı ve en ilham verici örneklerinden birini, yaşamını bu değerler uğruna adamış ve bu yolda son nefesini vermiş olan Didar Şensoy’un onurlu mücadelesinde buluruz. Akar Haber olarak biz de bu önemli günde, barışın ne anlama geldiğini Didar Şensoy’un unutulmaz öyküsü üzerinden bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz. Onun hayatı, barışın sadece büyük siyasi arenalarda değil, aynı zamanda toplumun en ücra köşelerinde, cezaevlerinin soğuk duvarları ardında, adaletsizliğin hüküm sürdüğü her yerde, bireylerin vicdanlı ve kararlı mücadelesiyle nasıl inşa edildiğini gösteren canlı bir anıttır.

Barışın Evrensel Anlamı ve 1 Eylül’ün Tarihsel Yükü

Barış, insanlık tarihinin en kadim ve en güçlü özlemlerinden biridir. Sadece bir kelime olmanın ötesinde, içinde milyonlarca insanın umudunu, hayalini ve yaşama sevincini barındıran kutsal bir kavramdır. Uluslararası literatürde ve Birleşmiş Milletler tarafından 21 Eylül’de kutlansa da, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülke için 1 Eylül Dünya Barış Günü, özel ve trajik bir anlam taşır. Bu tarih, 1939 yılında Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı, yani insanlık tarihinin gördüğü en kanlı ve yıkıcı çatışmayı başlattığı gündür. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği, şehirlerin harabeye döndüğü, ailelerin parçalandığı ve insanlığın onurunun ayaklar altına alındığı bu altı yıllık kâbus, savaşın ne denli korkunç bir felaket olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu nedenle 1 Eylül, sadece bir başlangıcın yıldönümü değil, aynı zamanda böylesi büyük acıların bir daha asla yaşanmaması için verilen bir söz, bir vicdani çağrıdır. Bu tarih, bizlere savaşların galiplerinin olmadığını, her savaşın en büyük mağdurunun masum insanlar, kadınlar ve çocuklar olduğunu acı bir şekilde hatırlatır. Dolayısıyla, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü anmak, öncelikle bu tarihsel yükü omuzlamak ve barışın alternatifinin yok oluş olduğunu idrak etmekle başlar. Ancak barışın anlamı, sadece savaş karşıtlığıyla sınırlı değildir. Gerçek bir barış ortamından bahsedebilmek için, toplumların kendi içindeki barışı da tesis etmesi gerekir. Bu içsel barış, her şeyden önce adalet duygusuyla mümkündür. Hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı, yargının bağımsızlığını yitirdiği, insanların en temel haklarından mahrum bırakıldığı bir toplumda barıştan söz edilemez. Eşitlik ilkesi, barışın bir diğer temel direğidir. Cinsiyet, ırk, din, dil veya siyasi görüş ayrımı gözetmeksizin her bireyin yasalar önünde eşit olduğu, fırsatlara eşit şekilde erişebildiği bir düzen, toplumsal barışın olmazsa olmazıdır. Ve şüphesiz, insan hakları… Yaşama hakkından ifade özgürlüğüne, örgütlenme hakkından adil yargılanma hakkına kadar tüm temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ve güvence altına alındığı bir atmosfer, barışın nefes aldığı verimli topraklardır. Didar Şensoy gibi aktivistler, işte bu noktada devreye girerek bize barışın sadece devletlerin bir görevi olmadığını, aynı zamanda her bir bireyin omuzlaması gereken bir sorumluluk olduğunu hatırlatır. Onlar, barışın en çok tehdit altında olduğu yerlerde, yani adaletsizliğin, baskının ve zulmün olduğu her yerde barışın savunuculuğunu yaparlar.

1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy: Bir Mücadelenin Sembolü

1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy ismi, Türkiye’nin insan hakları mücadelesi tarihinde birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki simgedir. Biri barış özlemini, diğeri ise bu özlem uğruna adanmış bir ömrü temsil eder. Didar Şensoy, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında, devlet şiddetinin en acımasız yüzünü gösterdiği bir zamanda, korkunun ve sessizliğin duvarlarını yıkan cesur bir sestir. 1934’te Yugoslavya’da doğan ve öğretmenlik yaptıktan sonra Türkiye’ye yerleşen Şensoy’un hayatı, kardeşi Hasan Şensoy’un devrimci mücadelesi nedeniyle tutuklanmasıyla geri dönülmez bir şekilde değişir. Kardeşinin ve onun gibi binlerce siyasi tutuklunun cezaevlerinde maruz kaldığı işkenceler, baskılar ve insanlık dışı uygulamalar, onu kişisel bir endişenin ötesine taşıyarak toplumsal bir mücadelenin ön saflarına iter. O artık sadece bir abla değil, tüm siyasi tutukluların ve onların adalet arayan ailelerinin “Didar Ablası” olur. Cezaevlerinin kapılarını aşındırır, adliye koridorlarında adalet arar, basın açıklamalarında en önde yer alır. Onun mücadelesi, salt bir yakınının hakkını aramanın çok ötesinde, evrensel bir insan hakları savunuculuğuna dönüşür. O dönemde hakkında açılan “Savaş halinde düşmanla işbirliği yapmak” suçlaması, aslında onun mücadelesinin ne kadar isabetli ve düzeni sarsıcı olduğunun bir kanıtıdır. Kendi vatandaşlarına zulmeden bir devlete karşı çıkmak, işkence görenlerin yanında durmak, “düşmanla işbirliği” olarak nitelendiriliyorsa, bu, devletin kendi meşruiyetini nasıl yitirdiğinin ve kendi insanını nasıl bir tehdit olarak gördüğünün en acı itirafıdır. Didar Şensoy, bu absürt suçlamayı bir utanç değil, bir onur madalyası gibi taşır. Onun için asıl savaş, adaletsizliğe, hukuksuzluğa ve insan onurunu hiçe sayan zihniyete karşı verilen savaştır. 1986’da İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kurucuları arasında yer alarak bu onurlu mücadeleyi daha örgütlü bir platforma taşır. Ve kaderin acı bir cilvesiyle, barış için mücadele eden bu yürekli kadın, yine bir 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, 1987 yılında, Ankara’da cezaevlerindeki tecrit ve işkenceleri protesto etmek için düzenlenen barışçıl bir eylemde polis müdahalesi sonucu hayatını kaybeder. Barışın en çok haykırılması gereken bir günde, bir barış elçisinin hayatını kaybetmesi, Türkiye tarihine düşülmüş kara bir nottur. Onun ölümü, bir son değil, aksine mücadelesinin ölümsüzleştiği bir başlangıç olur.

Barışı Bireysel Cesaretle İnşa Etmek: Didar Şensoy’un Mirası

Didar Şensoy’un bize bıraktığı en büyük miras, barışın sadece büyük orduları durdurmakla değil, aynı zamanda tek bir insanın acısını dindirmekle, haksızlığa uğrayan bir kişinin yanında durmakla, yani bireysel cesaret ve vicdan ile inşa edilebileceği gerçeğidir. Onun öyküsü, en karanlık zamanlarda bile umudun ve direncin bir kıvılcımının neleri değiştirebileceğini gösterir. O, bize barışın pasif bir bekleyiş hali olmadığını, aksine aktif, kararlı ve bedel ödemeyi gerektiren bir eylem olduğunu öğretmiştir. Onun mücadelesi, barışın temel taşlarının adalet ve insan onurunu koruma çabası olduğunu somut bir şekilde ortaya koyar. “Çocuklarımı serbest bırakın” şiarıyla katıldığı eylemler, onun sadece biyolojik bir anne olmadığını, aynı zamanda acı çeken tüm gençlerin, tüm devrimcilerin, tüm mağdurların annesi olduğunu gösterir. Bu evrensel annelik duruşu, onun mücadelesini kişisel bir davanın çok ötesine taşıyarak toplumsallaştırmıştır. Onun için barış, bir başkasının hakları ve onuru için mücadele etme cesaretidir ve bu cesaret, en güçlü silahlardan, en kalın duvarlardan daha etkilidir. Didar Şensoy, bireyin tarih karşısındaki rolünü ve sorumluluğunu bize hatırlatır. Büyük siyasi değişimlerin, çoğu zaman onun gibi isimsiz kahramanların sessiz ama kararlı adımlarıyla başladığını gösterir. Onun mirası, bugün hala devam eden insan hakları mücadelelerinde yaşamaktadır. Adı, sadece anma günlerinde hatırlanan bir isim değil, aynı zamanda adaletsizlik karşısında susmayanların, baskıya boyun eğmeyenlerin ve daha adil bir dünya için mücadele edenlerin ilham kaynağıdır. Hatta bu miras, ülke sınırlarını aşarak Rojava’da IŞİD barbarlığına karşı savaşan bir birliğe onun adının verilmesiyle evrensel bir direniş sembolüne dönüşmüştür. Bu durum, onun savunduğu değerlerin ne kadar evrensel ve zaman üstü olduğunu kanıtlar niteliktedir. Onun hayatı, barışın soyut bir idealden ibaret olmadığını, aksine her gün, her an, attığımız her adımda, söylediğimiz her sözde ve sergilediğimiz her duruşta yeniden ve yeniden kazanılabileceğini gösteren güçlü bir manifestodur. 1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy birlikteliği, bu manifestonun en güçlü ifadesidir.

Unutmamak ve Hatırlatmak: Didar Şensoy’un Işığında Barışa Çağrı

Sonuç olarak, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü anarken, Didar Şensoy gibi insan hakları savunucularının fedakârlıklarını ve cesaretlerini de anmak, barış kavramına hak ettiği derinliği ve kapsamlı tanımı yapmamıza yardımcı olur. Onları unutmak, sadece geçmişe değil, aynı zamanda geleceğe de ihanet etmektir. Çünkü onların mücadelesi, gelecekte daha barışçıl, daha adil ve daha insancıl bir dünyanın nasıl kurulabileceğinin yol haritasını sunar. Sokak TV’nin de dikkat çektiği gibi, Didar Şensoy’un mirası, bu gerçeği tüm dünyaya anımsatan önemli bir örnektir. Onu ve onun gibi barış elçilerini hatırlamak, barışın sadece bir temenni olmadığını, aynı zamanda uğruna mücadele edilmesi gereken somut bir hedef olduğunu idrak etmektir. Bu nedenle, her 1 Eylül‘de sadece savaşları ve kurbanlarını değil, aynı zamanda barışı inşa etmek için hayatlarını ortaya koyanları da hatırlamalıyız. Didar Şensoy’un öyküsü, bize en umutsuz anlarda bile bir mum yakmanın, bir ses çıkarmanın, bir adım atmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Onun anısı önünde saygıyla eğilirken, onun bıraktığı yerden mücadeleyi sürdürme sorumluluğunu da omuzlarımızda hissetmeliyiz. Bu sorumluluk, kendi çevremizdeki adaletsizliklere karşı ses çıkarmak, ötekileştirilenin yanında olmak, farklılıklara saygı göstermek ve her koşulda insan onurunu savunmaktır. Çünkü barış, büyük meydanlarda atılan sloganlardan önce, kalplerde ve vicdanlarda başlar. Tıpkı Didar Şensoy‘un yaptığı gibi, barışı her gün, her an kendi yaşamlarımızda ve eylemlerimizde inşa ettiğimizde, onun hayalini kurduğu dünyaya bir adım daha yaklaşmış olacağız. 1 Eylül Dünya Barış Günü ve Didar Şensoy‘un birleştiği bu anlamlı günde, onun sönmeyen ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler