Dilovası’nda Parfüm Fabrikası ve Gebze’de Yıkılan Bina
Dilovası’nda Parfüm Fabrikası ve Gebze’de Yıkılan Bina
Gerek Gebze’de yıkılan bina ve bugün Dilovası’da yanan parfüm fabrikası ile Yedi Kıtada Haber‘den Enes Doğaner ortak yanlarını ortaya koyan bir haber paylaştı- akarhaber
Devlet, büyük bir organizmadır.
Halkıyla bağı ne kadar güçlü olursa, güven de o kadar sağlam olur.
Biz bu ülkede yıllarca şunu öğrendik:
“Bir derdin varsa devlete anlatacaksın.”
Bugün bu kapı, dijital çağda, CİMER oldu.
Millet sıkıştı mı?
Hakkı yenildi mi?
Haksızlık gördü mü?
Gidip CİMER’e yazıyor.
Çünkü biliyor ki başka ulaşacağı bir yer yok.
Devletine güveniyor.
Sesini duyan bir merci arıyor.
Ama işte tam burada acı bir gerçek karşımıza çıkıyor.
Gebze’de çöken bina…
Aylar önce, bölge halkı defalarca kez “Metro inşaatından sonra binamızda çatlaklar oluştu, araştırın.” diye CİMER’e başvurdu.
Kayıt açıldı, dosya oluştu, cevap yazıldı:
“İlgili kurumlara yönlendirilmiştir.”
Sonrası?
Sessizlik.
Ve o bina bir sabah çöktü.
Altında insanlar vardı.
Hayatları vardı.
Ne umutları kaldı, ne nefesleri.
Dilovası’nda parfüm fabrikası…
Yine aynı şekilde çalışanlar CİMER’e yazmış:
“Sigortasız çalışıyoruz.”
“Yemek parası 70 lira.”
“İş sağlığı güvenliği yok.”
Cevap?
Kâğıt üzerinde ‘bilgi alınmıştır’.
O da varsa.
Sonra ne oldu?
Bir yangın çıktı.
Altı can gitti.
Altı insan.
Altı hikâye.
Ama sadece altı kişi değil bu.
Altı ömürden doğacak çocuklar vardı.
O çocuklardan doğacak yeni nesiller vardı.
Soyların, ailelerin, yuvaların devamı vardı.
Bir insan ölünce, sadece o ölmez.
Onun geleceği ölür.
Onun çocukları ölür.
Onun henüz doğmamış torunları ölür.
İhmal, sadece bir hayatı değil, bir nesli söndürür.
Bu ülkede bu daha önce de oldu:
Adana Aladağ: Veliler “Yangın merdiveni yok” dedi. CİMER’e yazdı.
Dinlenmedi. 11 kız çocuğu yandı.
Soma: İşçiler “Maskeler bozuk” dedi. Yazıldı, söylendi, duyuldu.
Denetlenmedi. 301 işçi gömüldü.
Van Çatak: “Yol kayıyor, bariyer yok.” diye bildirildi.
Önlem alınmadı. İşçiler uçuruma gitti.
Bu örnekler ve daha bir çok örnek her biri aynı gerçeğin altını çiziyor:
İhmalin bedeli daima vatandaştan kesiliyor.
Şöyle düşünün:
Halk devlete çağrı yapıyor.
Devlet duymuyor.
Duymadığı yerde kontrol edilmeyen her hata felakete dönüşüyor.
Bizim derdimiz kimseyi suçlamak değil
Ama yanlışın nerede olduğunu söylemek boynumuzun borcudur:
CİMER’e şikâyet etmek işin başıdır,
İzleme, takip ve denetim ise esastır.
Cevap yazmak çözüm değildir.
Dosyayı kapatmak görev değildir.
İnsan hayatı mühürle kapanmaz.
Bugün bir bina çöktü, yarın bir başka fabrika yanabilir, ve yandı da.
Çünkü sistem, uyarıyı duymazsa aynı acı tekrar eder.
Halk konuşuyor, devlet duymalı.
Devlet duymuyorsa, devlet ile millet arasındaki bağ incelir.
Ve o bağ koptu mu; adına felaket diyoruz.
Biz sadece şunu söylüyoruz:
CİMER kapısı kapatılmasın.
Aksine, gerçekten işlesin.
Denetim gelsin.
Takip gelsin.
Sorumluluk netleşsin.
Hayatlar kaybolmadan.
Çünkü Türkiye’de her kaybettiğimiz can, hepimizin canından gidiyor. Kaynak: Yedi Kıtada Haber



