Raporlar

Gergerlioğlu’dan Bozdağ’a çağrı: “Kadın Mahpusları Dinleyin”

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM Genel Kurul’da gündemdeki insan hakları ihlallerini değerlendirdi

Güngör Arslan gazetesindeki odasında 21 yaşındaki bir tetikçi tarafından katledildi. Güngör Arslan iktidara muhalif bir gazeteciydi

Konuşmama 19 Şubat günü Kocaeli’de işlenen bir gazeteci cinayetiyle başlamak istiyorum. SES Kocaeli gazetesi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Güngör Arslan gazetesindeki odasında 21 yaşındaki bir tetikçi tarafından katledildi. Güngör Arslan iktidara muhalif bir gazeteciydi. Yolsuzlukları, yağmayı, talanı korkusuzca, yürekli bir şekilde yazan bir gazeteciydi. Öncesinde de saldırılara uğramıştı. Bu sefer bir tetikçinin kurşunlarıyla hayatını kaybetti. Güngör Arslan cinayetinin adil ve etkin bir soruşturmayla bir an evvel aydınlatılması gerektiğini söylüyorum çünkü biz bu tür cinayetleri çok gördük, faili meçhulleri çok gördük. Daha on beş yıl oldu; bakın, on beş yıldır Hrant Dink -bir gazeteci- cinayeti aydınlatılmadı, aydınlanmadı değil, aydınlatılmadı. Güngör Arslan da siyasi, politik bir kişilikti, iktidara muhalif bir kişilikti ve bundan dolayı birçok iftiraya da uğramıştı.

Katledilen Gazeteci Güngör Arslan en son yazdığı yazıların birin de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ndeki bir yolsuzluk iddiasını yazmıştı!

Güngör Arslan’ın başına gelenler sadece katledilmesi değildi, Güngör Arslan bundan altı yıl önce, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, darbe girişimi mesulü diye yirmi dokuz gün gözaltında tutuldu. Kendisi sol gelenekten gelen bir gazeteciydi, Gülen grubuyla falan da bir ilişkisi yoktu ama FETÖ’cü ilan edilerek mallarına çöküldü, gazetesi kapatıldı, tüm mal varlığına çöküldü ve gazetesindeki engelli çocuğunun oyuncaklarına ulaşması bile altı yıldır engellendi, bu kişi iktidar tarafından sürekli çok zalimce, vicdansızca iftiralara maruz kaldı ve en sonunda da bu yağma ve talanları ortaya çıkarırken katledildi. En son yazılarından biri de Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin bir yolsuzluk iddiasıyla ilgiliydi, çok önemli, çok çarpıcı bunlar. Bu cinayetin dikkatle, titizlikle araştırılması gerekiyor, karartılmaması gerekiyor, cezasızlığa uğratılmaması gerekiyor, bu cinayeti bir Kocaeli Milletvekili olarak hassasiyetle takip edeceğimi buradan ilan edeyim.

DİAYDER İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına doğru ilerlemesini istedikleri bir kumpas davasıdır!

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde DİAYDER davası başladı, 34. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinde yürütülen bir kumpas davası, Din Alimleri Yardımlaşma Derneğine yönelik bomboş bir iddianameyle oluşturulmuş bir dava, Kürtçe kelimelerin terör dili sayıldığı ve saygın din adamlarının terörist gibi gösterilmeye çalışıldığı, partimizin faaliyetlerine de dil uzatıldığı, her farklı partiyle irtibatı, görüşmesi olan bir derneğin terörist ilan edilme gayretlerini gördük ve ardından da bu gayretlerin hepimizin bildiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına doğru yürütülmeye çalışıldığını, bir kumpas girişiminin ilk basamağı olduğunu çok yakinen biliyoruz ama burada mevzubahis olan Kürt’ün dernek kurma hakkıdır, Kürt’ün kendi diliyle, Kürtçe’yle dinini öğrenme ve öğretme hakkının “teröristlik” olarak lanse edilmeye çalışılmasıdır ve Kürt vatandaşların bir kamu kurumuna çalışan olarak girmesinin engellemeye çalışılmasıdır. En başta yapılanlar bunlardır.

Soykırım belgesi: “Millî Savunma Bakanlığından ihraç edilen 2 kadın memur, eşlerinden dolayı ihraç edilmişler.”

Değerli arkadaşlar, bugün, bakın, size çok önemli, çok çarpıcı belgeler sunacağım; Trabzon Valiliğiyle alakalı bir OHAL Komisyonu alındı belgesi. Neden bu belge verilmiş? Bakın, çok önemli; Millî Savunma Bakanlığından ihraç edilen 2 kadın memur, eşlerinden dolayı ihraç edilmişler. Gizli bir belge, buna ulaştım. Gizli belgede diyor ki: Bu kişilerin, 2 kadın memurun ihraç nedeni eşlerinin ihraç edilmesi. Bakın, Türkiye’deki soykırımı net bir şekilde gösteren bir belgeyi elimde tutuyorum. KHK’yle ihraç edilmenizin nedeni eşinizin ihraç edilmesi, başka bir neden yok. Bu, gizli devlet belgesinde yazıyor ve bu belge elimizde. Buna Millî Savunma Bakanlığının cevap vermesi gerekiyor, tüm iktidarın cevap vermesi gerekiyor. Bu başvuru Trabzon Valiliğine yapılmış, ardından OHAL Komisyonuna ama çok açık bir şekilde insanlar eşlerinden dolayı ihraç edilmiş. Sadece bu kişiler mi? On binlerce kişi açıkça bu nedenle ihraç edildi ve işte, bazen böyle elimize geçen gizli devlet belgelerinde de bunlar apaçık bir şekilde ortaya çıkıyor. Daha nice belgeler burada.

Nusret Muğla’nın fotoğrafı AK PARTİ iktidarının zalimliğinin ve vicdansızlığının bir fotoğrafıdır!

Bakın, belgeler bitmiyor. Size çok önemli, çarpıcı, tarihî, son altı yıldaki OHAL zulmünü çok net bir şekilde gösteren bir belge… “OHAL iki yıl sürdü, bitti.” demeyin, OHAL bitmedi, OHAL zulmü bitmedi. 86 yaşında hasta bir kişi; ellerinde kelepçe, iki büklüm polis nezaretinde tutuklanmış, götürülmüştü. Bu kişi Nusret Muğla. Yakından takip ettim; hastalıkları vardı, bir yıl bir aydır cezaevindeydi, tahliye edilmesi, infaz erteleme alması gerekiyordu, edilmedi ve maalesef ki cezaevinde yakalandığı Covid hastalığından dolayı hayatını kaybetti. Zamanında işlemler yapılsaydı bu kişi cezaevinde olmayabilirdi ve hayatını kaybetmeyebilirdi. Ama şu fotoğraf, AK PARTİ iktidarının zalimliğinin ve vicdansızlığının bir fotoğrafıdır ve unutulmayacak bir fotoğraftır. 86 yaşındaki hasta, yaşlı bir mahpusu bu şekilde öldürdü bu iktidar.

Yusuf Bekmezci’nin son birkaç gününü bile ailesi ile geçirmesine izin vermeyecek kadar zalim bir iktidarsınız!

Bitmedi; bakın, bir başka hasta, yaşlı mahpus Yusuf Bekmezci İzmir’de hayatını kaybetti, cinayet gibi bir ölümdü. Bekmezci, bir yıldır cezaevindeydi, ağır hastalıkları vardı, infaz erteleme alması gerekiyordu. Konuyu yakından takip ettim, her iki vakaya da çok vakıfım. Bu kişiye de infaz erteleme verilmedi, gaddarca verilmedi; en sonunda yoğun bakımlık oldu, yoğun bakıma düştü ve yine infaz erteleme verilmiyordu. Ardından kırk beş gün geçti; en sonunda İstanbul Adli Tıp Kurumu bile vicdana geldi, insaf etti, şu belgeyle üç ay infaz erteleme verdi. Kimseye vermeyen, alzaymır hastalarına vermeyen… Ki bu kişi de alzaymır hastasıydı, mahkemesinde kendisine hâkim soru sorduğunda “Ben niye buradayım?” diye cevaplar veren bu alzaymır hastası aylarca cezaevinde tutuldu ve yoğun bakımlık olsa bile tahliye edilmedi. En sonunda, kırk beş gün sonra tahliye edildi ama bu sefer de araya İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin hâkimi yetişti, tutukluluğa devam kararı verdi. Yoğun bakımda, başında jandarmalar bekleyen bir insan; ya, bırak da tahliye olsun üç gün sonra ölecek zaten besbelli, hayatından umut kesilmiş ama yine tahliye edilmedi ve iki gün sonra hayatını kaybetti. Başında yakınları yer alamadı, başında jandarmalarla, kimsesiz, bir yoğun bakım odasında hayatını kaybetti. Zalimliğin dik âlâsıydı bu. Yusuf Bekmezci’nin son birkaç gününü bile ailesi ile geçirmesine izin vermeyecek kadar zalim bir iktidarsınız!

14 yaşındaki evladımız Eymen Efe: “En azından babam çıkana kadar annemin infazını erteleyebilirlerse çünkü zor durumdayız. Biz daha küçüğüz, onları çok özlüyoruz, başımızda kimse yok.”

Bakın, anne-baba tutukluluklarla ilgili bir çocuğun bana gönderdiği bir metni de size okumak isterim. Diyor ki evladımız Eymen Efe: “Ben 14 yaşındayım ve küçük erkek kardeşim 12 yaşında. Annem, babam tutuklu, bize dedemiz bakıyor. Maalesef bir hafta önce beynine pıhtı attı ve babaannemle beraber hastanedeler. Evde kardeşimle çoğu zaman tek kalıyoruz. En azından babam çıkana kadar annemin infazını erteleyebilirlerse çünkü zor durumdayız. Biz daha küçüğüz, onları çok özlüyoruz, başımızda kimse yok. Annem 6,3 aldı, babam da 7,6 aldı. Yardımınızı bekliyoruz.” Böyle binlerce çocuk var değerli arkadaşlar.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a sesleniyorum: Adil, etkin bir soruşturma yapın, kadın mahpusları dinleyin “Ömer Bey’in dediğinin eksiği var, fazlası yok.” diyen o kadın mahpusları dinleyin!

Çorum Cezaevinde kadın koğuşlarında içinde kadın iç çamaşırlarının bulunduğu dolapların erkek görevliler tarafından arandığını açıklamıştım. Adalet Bakanlığı bunu yalanladı, önceden de çıplak aramayla ilgili iddialarımı yalanlamışlardı ama gerçek çıkmıştı. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuyla Keskin Cezaevine gittiğimde de kadın mahpuslar yine aynı dolapların erkek görevliler tarafından arandığını belirtmişti. Ben buradan Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a sesleniyorum: Adil, etkin bir soruşturma yapın, kadın mahpusları dinleyin “Ömer Bey’in dediğinin eksiği var, fazlası yok.” diyen o kadın mahpusları dinleyin, kamera görüntülerini izleyin, bu skandalı gerçekleştirenler hakkında etkin bir soruşturma yürütün.

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu
Yandex.Metrica