Raporlar

Gergerlioğlu: “Cezaevi Hak İhlalleri”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, gündemi değerlendirdi.

Mavi Marmara faciası konusunda hesap soramayan, olayın üstünü örten 2009’daki Gazze Katliamı sonrası ‘One Minute’ diyen, tribünlere oynayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u Türkiye’de kabul etti

İlk olarak değinmek istediğim husus; İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog’un ziyareti ile ilgili hususlardır. Filistin topraklarında her geçen gün yeni yerleşimler açarak, işgalci pozisyonunu sürdüren Kudüs’te her gün halkı taciz eden, Gazze’yi halen abluka altında tutan İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye’de! Mavi Marmara faciası konusunda hesap soramayan, olayın üstünü örten 2009’daki Gazze Katliamı sonrası ‘One Minute’ diyen, tribünlere oynayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u Türkiye’de kabul etti ve görüşmeler yapılıyor! Biz barış yolunda adım atılmasına karşı değiliz ancak İsrail’in işgalci politikaları ve halkı mağdur eden Filistin halkı üzerinde şiddet estiren politikaları ile hesaplaşmadan ve bu konuda gerekenler yapılmadan bu tür adımların atılmasını doğru bulmuyoruz. İsrail bir şiddet politikası uyguluyor ve Birleşmiş Milletler’in Filistin ile ilgili kararlarına uymuyor. İşgal ve kanunsuz yerleşim var, utanç duvarları var, ablukalar küçücük çocukların öldürülmeleri var.

Amerikalı insan hakları savunucusu barış aktivistini Rachel Corrie öldürülmesi hakkında hesap verilmedi

Barış aktivistleri ki önümüzdeki günlerde tekrar ölüm yıldönümünü maalesef anacağız büyük bir üzüntüyle. Rachel Corrie Amerikalı insan hakları savunucusu barış aktivistinin öldürülmesi ve bu konuda herhangi bir hesap verilmemesi ve binlerce Filistinlinin kanına giren bir rejimde birtakım çıkarlar uğruna oturan bir Türkiye gerçeği var karşımızda. Tribünlerde ‘One minute’ diyen esen, gürleyen bütün muhaliflerini İsrail’in hizmetkarı olmakla suçlayan, piyonu olmakla suçlayan Erdoğan perde arkasında yürüttüğü faaliyetlerden sonra şimdi de İsrail Cumhurbaşkanı ile masaya oturmuş durumda. Söyledikleri hiçbir sözde durmadılar. “İsrail ile olan anlaşmaları bitireceğiz.” Dediler, aslında şu anda 2010’daki ticaret hacmi kat kat 2014’de arttı, şu anda ise daha da fazla artmış durumda. Bütün bunlar, bakın rakamlarda var. 2014 yılında Türkiye’nin İsrail’e ticaret hacmi 2010 yılına göre %176 artarak 6 Milyar $’a ulaştı bugün ise 8 Milyar $! Tribünlere oynayan, atıp tutan Erdoğan rejimi perde arkasında neler çeviriyormuş, bunları net bir şekilde gördük. Şu anda da böyle barış konusunda, insan hakları konusunda bir adım atılmaksızın birtakım ne olduğu belli olmayan, açıklanmayan, şeffaf olmayan, birtakım niyetlerle en üst düzeyde İsrail yetkilisi Türkiye’de karşılanmıştır ve bu konuda halka da bir açıklama yapılmamıştır. Sivil Toplum Kuruluşlarının çoğu iktidarın denetiminde olduğu için de herhangi bir tepki ortaya çıkmamıştır. Ben bu tür STK’ları da eleştiriyorum. STK’cılık bu değildir! “İktidarınız neyi emrediyor ona göre hareket edelim. İsrail’i lanetliyor mu? Lanetleyelim. İsrail Cumhurbaşkanı ile masa ya mı oturdu aman sesimizi çıkarmayalım.” İşte Türkiye’deki maalesef embedded STK’cılığın durumu bu! İktidara eklemlenmiş STK’cılığın durumu bu! Hal bu maalesef! Biz Ortadoğu’nun genel barışının sağlanması gerektiğini, halkların barış içinde yaşaması gerektiğini yine tekrar söylüyoruz!

Doktorlar sadece hakkını istiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yanıt geliyor; “Nereye giderlerse gitsinler.”

Doktorlar zor durumda! Sevgili meslektaşlarım yıllarca ödedikleri ağır bedel, ağır eğitim ve çalışma koşulları sonrasında aldıkları ücretin çok düşürüldüğünü söyleyerek ücretlerin yükseltilmesi, insan ve yaşam koşullarını istiyor fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yanıt geliyor; “Nereye giderlerse gitsinler.” Deniliyor. Zaten binlerce doktor yurt dışına gidiyor! Geçen sene 1000 doktor gitti, bu sene 1500 doktor gitti. Önceki yıllarda 8000 hekimin istifa ettiğini görüyoruz, bir de bunun üstüne binlerce sağlık çalışanını da ihraç etmiş bir iktidar ile karşı karşıyayız. Ondan sonra sağlıkta skandallar! Peki hesap verecek bir kimse var mı? Yok! “Ben öğrenciyi yetiştiririm, giden gitsin, istediğim yere istediğim kişiyi yerleştiririm.” Verdiği cevap bu! Bu kesinlikle kınanması gereken kabul edilemeyecek bir durumdur ve biz de hekim arkadaşlarımızın sağlık çalışanlarının yanındayız. Açıklamalar yapılacak, tüm gönlümle o açıklamalarda olacağım ve Meclis’te de tam destek vereceğiz. Sonuna kadar yanlarındayız!

Yanlış ekonomik politikalarla Dolar yükselince, başka ülkelerde olmayan artışlar bizde oluyor. Bakın Romanya’da, Bulgaristan’daki rakamlara bakıyoruz. Oralarda olmayan artışlar bizde oluyor

Dün trafik oldukça kalabalıktı. Ankara ve ülkenin birçok ilinde biliyorsunuz mazota gelen zamlar sonrasında maalesef dün minibüsçüler, dolmuşlar çalışmıyor! Ankara’da özel halk otobüsleri de çalışmıyor. Gerçekten çok vahim bir durum ile karşı karşıyayız. Arabası olan arabasıyla dün işine gitti, arabası olmayan ise soğukta duraklarda beklemek zorunda hava oldukça soğuk ve insanlar perişan oldu belediye otobüslerinde. Bu kabul edilebilecek bir durum değil! İsyan etmemek mümkün değil! Benzin 21 TL’ye dayanmış, mazot 23 TL’ye dayanmış. Dün gece gelecek zammı son anda durdurdular çünkü insanlar burnundan soluyor gerçekten! Şu anda servis şirket sahipleri ile konuşuyoruz, büyük şirket sahipleri ile, küçük şirket sahipleri ile de konuşuyoruz. Büyük bir şirket sahibi bize dedi ki: “Benim aylık 80 Bin TL mazot giderim vardı, şu anda 250 Bin TL oldu ve ben eski anlaşmam ile yürümek durumundayım. Veyahut da işi bırakacağım. Tabi ki eski anlaşmamla yürüyemem, işi bırakıyorum. Fabrikalar, okullar servissiz kalacak bu durumda çünkü bu durumda bunu götüremeyiz.” Bütün bu felaket halden sonra ne yapılması gerekiyor? Brent petrol fiyatları da arttı, 70 $’dan 130 $’a çıktı, 109$’a düştü. Peki Brent petrol fiyatı düştüğü zaman benzin, mazot fiyatını düşürdü mü iktidar? Hayır düşürmüyor! Yanlış ekonomik politikalarla Dolar yükselince, başka ülkelerde olmayan artışlar bizde oluyor. Bakın Romanya’da, Bulgaristan’daki rakamlara bakıyoruz. Oralarda olmayan artışlar bizde oluyor! Peki bunu nasıl gidereceğiz? Bakın bu konuda açıklamalar yapıyor Ankara Özel Halk Otobüsçüler Esnaf Odası da otobüslerle ilgili açıklama yaptı. KDV, ÖTV oranlarının düşürülmesi gerekiyor. Teknik rakamlarla boğmayacağım, net bir rakam söylüyorum; 1000 TL’ye deponuzu dolduruyorsanız 300 TL’si KDV ve ÖTV’ye gidiyor! Düşünün! İktidar bunu bir kazanç vesilesi olarak görmüş. Vatandaşın cebinden tırtıklayıp tırtıklayıp duruyor! Düşür kardeşim KDV, ÖTV’yi! Ekonomiyi mahvettin, faturayı milletin cebinden çıkarmaya çalışıyorsun bu ne hal! Böyle yürümez bu iş! Zaten yanlış ekonomik politikalar ile iyice işi çığırından çıkardın, ardından da böyle yürüsün ve “Ben KDV’yi, ÖTV’yi almaya devam edeyim.” Diyorsun. Bu kabul edilecek bir durum değil! KDV ve ÖTV’nin kaldırılması gerekiyor. Bunu net bir şekilde söylenmesi lazım. Bakın motorinde son 1 yıldaki artış %235 olmuş değerli arkadaşlar. Olacak bir rakam değil. Gerçekten sadece servisçiler ile ilgili, nakliyeciler, otobüsçüler ile ilgili bir durum değil ki bu. Artık bu devirde benzine gelen zam; tüm üreticileri ve tüketicileri etkiliyor, her şeyin fiyatı da artacak tabi ki ister istemez ve insanlar perişan durumda.

İnsanlar ekonomik kriz içinde iktidar hala Meclis’i çalıştırmak istemiyor

Güya asgari ücrete %50 zam yapmıştı, işte görüyorsunuz son 2,5 ayda sadece %75 zam geldi. Düşünün asgari ücretliyi! %50 zam aldım diye sevinirken, son 2.5 ayda %75 zam ile neye uğradığını şaşırdı! Daha bunun ayları var ve daha neler olacak bilmiyoruz. Benzin, mazotun 30 TL’ye civarlarına çıkacağı söyleniyor, oldukça felaket bir durumdayız. İktidar hala bakın Meclis’i çalıştırmak istemiyor. Meclis bypass edilmiş durumda! Saray’daki tek adamın dedikleri bir ferman gibi dinleniliyor ve Meclis ona boyun eğiyor, yargı ona boyun eğiyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığı varken yurt dışına çıkması engelleniyor. HSK’ye suç duyurusunda bulundum

Yargı tamamen yürütmenin emrinde, bakın yargı yürütmenin emrinde derken ben boşa konuşmuyorum, elimde belgeler var. Rezalet belgeler bunlar! Geçtiğimiz gün de söyledim, yargıçlar, savcılar hakkında yaptığımız suç duyuruları ve Anayasa Mahkemesi’ne gideceği belli olan asliye ceza mahkemesine yaptığımız başvurular. Neden? Çünkü anayasayı çiğneyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve 2. Sulh Ceza Hakimi hakkımda uyduruk bir yurt dışı yasağı koydu, buna itiraz ettik, bir fırsatçılık yapmışken; ben cezaevindeyken hakkımda bir yurt dışı yasağı koymuşlar ama ben vekilliğe geri döndüm. Anayasal olarak dokunulmazlık hakkım var. Bu benim şahsi, nefsi bir hakkım değil milletin bize verdiği bir hak! Benim kullandığım dokunulmazlık milletin kullandığı dokunulmazlıktır bu budur! Millet adına hareket ediyoruz ve milletin hakkını, hukukunu, sözünü söyleyebilmemiz için bizim bu dokunulmazlık içinde olmamız lazım ve faaliyetlerimizin kısıtlanmaması gerekiyor ama ne yapılıyor? Almanya’daki Demokrasi ve Özgürlük Konferansı’na katılmamızdan rahatsız oluyorlar ve yurt dışı yasağını devam ettiriyorlar. Biz bu savcılar, hakimler için HSK’ya suç duyurusunda bulunduk, Asliye Ceza Mahkemesi’ne; 2. Sulh Ceza Hakiminin kararını götürdük ve eğer ki o da reddederse Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz ve mutlak surette kazanacağız. Böyle bir rezalet olabilir mi? Göz göre göre Anayasa’yı ayaklarının altına almışlar tepiniyorlar! Bunu yapan kim? Hakimler, savcılar! Peki bu emirleri veren kim? Yürütme! Çok açık. Böyle bir cesaretle bir hakim, savcı bir milletvekilinin dokunulmazlığını ayaklar altına alabilir mi? Dünyanın neresinde görülmüş bu! Hangi demokraside böyle bir rezalet var? Meclis Başkanı’nı da göreve çağırıyorum. Beni yaka paça Meclis’ten attıran Meclis Başkanı Sn. Şentop uyuyor musun? Neredesin? Bak bir milletvekilinin dokunulmazlık hakkı gasp ediliyor! Çeşitli açıklamalar, yalan dolan açıklamalar yaparak yaptığının doğru olduğunu ileri sürmeye çalıştın! Sana ikinci apaçık bir haksızlık! Meclis’indeki bir milletvekilinin dokunulmazlığı ayaklar altına alınıyor, hadi bir açıklama yap! Yapamazsın değil mi? Çünkü milletvekillerinin dokunulmazlığını korumuyorsun, iktidarın çıkarlarını koruyorsun bunu bilmiyor muyuz? Bunu defalarca söyledik, hadi çık bakalım bu konuda bir açıklama yap! Apaçık, aleni bir şekilde Meclis’indeki bir milletvekilinin dokunulmazlığı yürütmenin emrindeki yargıçlar, savcılar tarafından ayaklar altına alınıyor hiç rahatsız olmuyor musun Sn. Şentop? Hiç rahatsız olmuyorsun değil mi? 1 yıl geçti aradan ve bana yönelik haksızlıkları bitirmek istemiyorsunuz! Yargınız bunu yapıyor! Yasamanız bunu yapıyor, yürütmeniz bunu yapıyor ama bilin ki hem Türkiye’ye hem dünyaya sesimi duyurmaya devam edeceğim, beni susturamayacaksınız. Bu can bu bedende olduğu müddetçe ben hakkı, hakikati söylemeye devam edeceğim, bu halka hizmet etmeye devam edeceğiz ne yaparsanız yapın!

Yoksul kadınlar temel ihtiyaçlarını dahi erişemiyormuş. Çocuk yaşta ekonomik sebeplerle evleniyorlar ve bakım yükü sebebiyle çalışamıyorlar

Geçtiğimiz gün 8 Mart’tı kadınlar açısından son derece önemli bir gündü, yılda bir kez geliyor, kadınlar bir kez hatırlanıyor, Dünya Emekçi Kadınlar Günü! Aslında bir kutlama değil bir anmaydı çünkü emekçi kadınların katledilmesi ile sonuçlanan bir gün sonrası ilan edilen bir gündü, çok acı bir gündü ve biz bu yüzden hakkı gasp edilen kadınları bugün konuşmalıyız. Ben bu vesile ile kadın yoksulluğu raporundan bahsetmek istiyorum. Yoksul kadınlar temel ihtiyaçlarını dahi erişemiyormuş. Çocuk yaşta ekonomik sebeplerle evleniyorlar ve bakım yükü sebebiyle çalışamıyorlar, sağlık hizmetlerine, doğum kontrol araçlarına ve menstrüel ürünlerine erişemiyorlar, erkeklerin en az 2 katı kadar ücretsiz bakım işi üstleniyorlar. Yoksul kadınlar çocuk bakımı nedeniyle çalışamıyor, bundan dolayı İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe konmalı, yine kadın yoksulluğu gerçekleri, evsiz kalan kadınların ¼’ü ev içi şiddet sebebiyle evsiz kalıyor. Kadınların yoksulluk içinde yaşama olasılığı erkeklere göre %35 daha fazla, dünya çapında gelir karşılaştırması yapıldığında aynı iş için kadınlar erkeklerden %24 daha az ücret alıyor. Düşünün kadın çalışıyor, erkek çalışıyor kadın %24 daha az ücret alıyor, büyük bir haksızlık. Bir erkek olarak bizim bunu kadınlardan daha fazla söylememiz lazım çünkü biz insan hakları bakış açısında bunu önemsiyoruz. Benim bunu söylemem için kadın olmama gerek yok. Bir erkek olarak aslında bu haksızlığa daha fazla karşı çıkmak gerekiyor. Benzeri birçok konuda büyük haksızlıklar ile karşı karşıyalar. Ayrıntısını da mutlaka araştırmak lazım.

Son 2 ayda en az 225 işçi hayatını kaybetti!

Şubat ayında en az 106 işçi hayatını kaybetti! İş cinayetlerinde Avrupa 1.’si, Dünya 3.’süyüz. Her gün iş cinayetleri maalesef artıyor. Son 2 ayda en az 225 işçi hayatını kaybetti. Bu rakamlar işçi sağlığı ve iş güvenliği Meclisi’nin tespit ettiği rakamlar. Çok gayretli, fedakâr arkadaşlarımız ve büyük bir çalışmayla bu sayıları ortaya çıkarıyorlar. Belli ki bu sayılar çok daha fazla. Basına yansımayan, rakamlar çok daha fazla ama en azından tespit edileni tespit edebilelim diye düşündükleri için bu çalışmayı yürütüyorlar ve şu anda onları tebrik ediyorum. Devlet kuruluşlarından çok daha sağlam, nitelikli istatistikler oluşturuyorlar ellerine sağlık gerçekten. İş cinayetlerinde en çok inşaat, daha sonra tarım, taşımacılık alanında çok büyük sıkıntılar var. İnşaatlarda yüksekten düşme ölümleri maalesef bu sefer de ön plana çıktı. 1/5’i inşaatta, 1/3’ü sanayi iş kolunda, taşımada en az 4 moto kurye hayatını kaybetti. Bir de göçmen mülteci işçiler var, onları hiç kimse söylemez ama biz insan hakları savunucuları için çok önemlidir. 9 göçmen işçi hayatını kaybetti maalesef. İş cinayetlerinde ölenlerin %4’ü sendikalı işçilermiş. En fazla ölüm nedenleri yüksekten düşme, ezilme göçük, trafik kazaları, yarıdan fazlası inşaat iş kolunda meydana gelen yüksekten düşme, covid ölümleri biraz azalıyor, kalp krizi nedeniyle meydana gelen ölümlere de bu aylarda rastladık çünkü soğuk olan iş yerlerinde kalp krizi ihtimali yüksektir tıbben böyledir, bir hekim olarak soğuk olan yerlerdeki çalışanların kol gücü ile çalışırken kalp damarlarına kanın az gitmesi ve soğukta da damarların büzüşmesinden dolayı maalesef ki kalp krizleri fazladır ve bu da dikkat çekiyor bir hekim olarak benim de dikkatimi çekti bu husus. En fazla iş cinayeti İstanbul’da, Ankara ve Bursa ondan sonra gelen iller. 3 de çocuk hayatını kaybetmiş, maalesef bir de böyle bir istatistik var. 19 yıllık bilançoya bakarsak; iktidarın döneminde 28380 işçi hayatını kaybetmiş! Dehşet bir rakam! Neden Avrupa 1.’siyiz çünkü işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili yeterli önlemler alınmıyor ve bu konuda bir araştırma önergesi de verdik, önümüzdeki günlerde inşallah görüşülecek, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi bulunsa bile patronun yanlışlarını açık bir şekilde söyleyemeyen, gideremeyen görevliler olarak kalıyorlar bunlar. Etkin, efektif olamıyorlar. Bu da bir gerçek, işin içinde olan bir insan olarak bunu da net bir şekilde söylemiş olalım değerli arkadaşlar.

OHAL Komisyonu da diyor ki: “İltisaklı yerden alışveriş yaptı, çocuğunu iltisaklı yere gönderdi.” Düşünün KHK ile kapatılan bir kreşe çocuğunuzu zamanında göndermeniz sizin ihraç edilmeniz ve OHAL komisyonundan ret yemenizin nedeni oluyor!

Ben size önemli belgeler göstereceğim! Türkiye’de soykırım devam ediyor. Bize başvuran bir kişi Emine Erdoğan diyor ki: “Ben size belgeleri gönderdim, lütfen bu belgeleri gösterin kamuoyuna.” OHAL Komisyonu’nun belgeleri. Buralarda ne var? KHK ile kapatılan kurumlarla ilgili alışverişi olan, çocuğunu kreşe gönderen, herhangi bir kırtasiyeden alışveriş yapan bir kişinin uğradığı mağduriyet, bundan dolayı ihraç edildiği ortaya çıkıyor ve OHAL Komisyonu’na başvuruyor ve OHAL Komisyonu da diyor ki: “İltisaklı yerden alışveriş yaptı, çocuğunu iltisaklı yere gönderdi.” Düşünün KHK ile kapatılan bir kreşe çocuğunuzu zamanında göndermeniz sizin ihraç edilmeniz ve OHAL komisyonundan ret yemenizin nedeni oluyor! Belgeler burada! Bunlar Türkiye’deki skandal soykırım belgeleridir, biz bu belgeleri saklayacağız, zamanı gelince bunlar işlevini görecek ve bunları biz arşivlerimizde tutacağız. Hiç kimse bu işlerin böyle kapandığını sanmasın, bunu da net olarak söyleyelim.

“İşten çıkarılmış, erkek kardeşi HDP’de siyaset yaptı, görüşlerinden dolayı gözaltına alındı, tutuklandı gibi.”

Belge yağıyor bize! Van Büyükşehir Belediyesi’nde bir liste! Şu listeye bakın! İşten çıkarılan işçilerin hakkındaki istihbarat raporları, idari mahkemelerin belgelerine rastlamış. Belgeler elimizde. Bunlar skandal belgeler. Bakın ne diyor burada? İşten çıkarılmış, erkek kardeşi HDP’de siyaset yaptı, görüşlerinden dolayı gözaltına alındı, tutuklandı gibi. Kendisi ile ilgili bir bilgi yok, babası erkek kardeşinin siyasi faaliyetleri kişinin ihraç nedeni olmuş! Onlarca kişi rezalet ve skandal belgeler. Bunları da arşivimize koyuyoruz ve bu suçları affetmeyeceğimizi söylüyoruz.

Menderes Basut diyor ki: “Özel güvenlik kimlik kartımı aldılar, ben 4 yıllık siyaset bilimi mezunuyum, nişanlıyım bu hak mıdır adalet midir?” diyor ve şu belgelerde ortaya çıkıyor ki; yakınlarının HDP’de siyaset yapmasından dolayı kişi engellenmiş. Güvenlik soruşturması olumsuz gelmiş, idare mahkemesinden başvurular olumsuz gelmiş. Uyduruk nedenler yüzünden maalesef bu kişi de böyle mağdur edilmiş, bütün bu belgeler elimizde duruyor!

Bakın Abdo Baran’ın infaz erteleme raporu. Hastanede yatıyor, ağır bir hasta olarak yoğun bakımda yattı uzun bir süre. Cezaevine dönemez, hastanede bu raporu vermiş “Cezaevinde kalamaz” ve halen hastanede, İstanbul ATK’dan 3 aydır sonuç bekleniyor! Çile çekiyor, işkence çekiyor, başında jandarmalar, bilincini kaybetmiş bir hasta yatıyor ve maalesef ki halen tahliye edilmiyor!

Bir başka skandalın sonucu bu! Diyarbakır’da Şeyhmus Menice çiftinin evine aylar öncesinde sabahın köründe polisler köpekleri ile birlikte girdiler. Şu görüntüler şahsın üstüne köpeği saldırtan polisler yüzünden oluştu. Şahsın kollarında, vücudunda ısırık, yara izleri var. Evinize kapıdan giren polisin elindeki bir köpeğin üzerinize saldırdığınızı düşünün! Çocuklar ortalıkta dolaşıyor, köpek azgın bir şekilde üstünüze saldırıyor. Yerde üzerinizde dolaşıyor. “Etmeyin, eylemeyin.” demenize rağmen bunu yapıyorlar, çocukların da üzerine saldırmak üzereyken köpek dizginleniyor ve vatandaş yerde yatmış feryat ederken polisler dalga geçiyorlar! En sonunda İdare mahkemesine gidiliyor ve idare mahkemesi 60 Bin TL tazminat ödenmesine karar veriyor! Bakanlık mahkum ediyor! Peki bu parayı kim ödeyecek? Bu polisler cebinden mi ödeyecek hazineden mi? Hazineden ödenecek! Peki bu vahşeti yapan, bu suçu işleyen ve şu an halen yargılanmakta olan, haklarında ceza davası da açıldı bu suçu işleyenler hakkında, onlar niye bu tazminatı ödemiyor? Böyle bir rezalet olabilir mi? Apaçık suç ortada işte, tazminata da hükmedilmiş! Bütün bu keyfiliklere nasıl izin veriliyor? İçişleri Bakanlığı’nın yapacağı bir açıklama yok mu? Nasıl bir rezalet? “Polislerin kapıyı açması için ısrar ettiğini ve kendisinin de köpekleri tutmaları durumunda kapıyı açacağını söylediğini ifade eden Yılmaz açar açmaz içeriye iki tane köpek girdi, ben odada ayakta beklerken köpeklerden biri patileriyle benim karnıma doğru saldırdı. Polislere, ‘Köpek beni ısırdı, çekin onu desem de’, ‘Lan o seni ısırmaz’ şeklinde dalga geçer tarzda sözler söylediler. Gülüştüler. Ben yere doğru çöktüm ve köpek beni tırmalamaya devam etti. Ardından köpek çocuklarıma doğru gidince köpeği tuttular.” Bu rezaletler ile uğraşıyoruz. Boşuna insan hakları alanında bir uğraş vermiyoruz! Tek tük böyle tazminata mahkum edilen polisler olabiliyor ama çoğu da maalesef sümenaltı ediliyor. Biz bundan dolayı insan hakları savunuculuğu yapıyoruz, bunun için bu işlerin peşini bırakmıyoruz. Vatandaşın hakkı, hukuku için bu meclisteyiz ve bütün bunları da gündem etmek durumundayız.

Size çok vahim bir vaka gösteriyorum. Mehtap Şentürk bu kadının eşi cezaevinde yıllardır, kendisi hakkında bir yargı süreci vardı ve 3 Mart günü cezası onandı, evine polisler geldi, kendisi dedi ki: “Ben MS hastasıyım 14 yıldır, elimi ayağımı oynatamıyorum, altım bezleniyor, evde annem altımı bezliyor, tekerlekli sandalyedeyim.” Dedi. Bakın özel aletlerde yaşayabiliyor. Bu haldeki bir kadını, kadın cezaevine götürülmeyeceğini düşündü. “%85 engelli olan beni herhalde cezaevine götürmezler.” Diye düşündü ama hayır, aldılar ve cezaevine götürdüler. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde! 10 gündür yatıyor. Olacak bir şey değil! Siz nasıl böyle bir insanı, %85 engeli olan, altı bezlenen bir insanı nasıl cezaevine atarsınız? Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Biz Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gittik. “Bu ne haldir? Nasıl olur böyle bir şey?” diye sormaya gittik, cezaevi müdürü bizimle görüşmekten kaçındı. Ben cezaevi önünde açıklama yaptım, güya Bakan Bekir Bozdağ: “Vekil telefonuna çıkmayan bürokratı görevden alırım.” Diyordu, işte bırak telefonu cezaevine gidiyoruz, bir çayını içelim, konuşalım diyoruz müdüre. Bizimle görüşmekten kaçıyor! Sen kimsin? Sen bu memleketin bir memurusun! Sen vatandaşa hizmet etmek için oradan para alıyorsun, orada bir makamın var. Millet adına oraya gelmiş bir kişiye nasıl olur da hesap vermekten kaçıyorsun? Sen kimsin müdür? Sen kimsin ey Adalet Bakanı bu kişiyi görevden almıyorsun? Boş boş konuşmayı biliyorsunuz! Süslü süslü laflar söylemeyi biliyorsunuz! Senden önceki de öyleydi! Avrupa Birliği’ne aşk mektupları gönderip duruyordu, atıp tutuyordu. Geldin sen de aynısını yapıyorsun. “Telefona çıkmayan bürokratı görevden alırım.” Bürokratların köşe bucak bizden kaçıyor ya! Hesap vermemek için. Cezaevi müdürleri telefonlara çıkmamak için kırk takla atıyor bilmiyor muyuz sizin halinizi!

Şu hale bakın raporu burada işte. %85 engelli bu insan nasıl cezaevinde tutuyorsunuz? Bir an evvel infaz erteleme verip çıkarmanız lazım. Her geçen gün, her geçen dakika, salise insanlık suçu işliyorsun Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ sana tekrar hatırlatıyorum şu fotoğraflara bakıp şu rapora bakıp hiç mi vicdanın sızlamıyor el insaf diyorum! Hiç mi araştırmıyorsun! Bu kadar mı iktidardan saraydan korkuyorsunuz? Nasıl bir haldir bu? İstanbul ATK sen ne yapıyorsun? İktidar emir versin ona göre karar mı vereyim diyorsun anlamak mümkün değil şu hali!

Hak ihlalleri yoğun bir şekilde bize geliyor ve nasıl yetiştireceğimizi bilemiyoruz! Tokat Cezaevi’nde 5.5 yıldır yatan Mehmet Peşkir’in yakınları bize başvurmuş. “Açık görüşe gidiyoruz yarım saat oda kuşa çevriliyor.” 20 saat insanlar yoldan geliyor, yarım saatlik açık görüş o da yarım saat görüşemiyorlar. Bundan dolayı çoluk çocuk gitmek istemiyor. 20 saat yol gidiyorsun canı çıkıyor “En azından bir saat iki saat olsun bu diyor.” ne var bunda? 1 saatti yarım saatte düşürdüler! Allah aşkına ne var dışarıda covid önlemleri minimuma indirildi!

Fazilet Durak için eşi başvurmuş Konya Seydişehir Kapalı Cezaevi’nde diyor ki adil yargılanmadı KHK mağduruydu 16 ay yattı şimdi 36 ay daha yatacak ve sağlığı da iyi değil sürekli kilo kaybediyor, böyle binlerce insan var bu ülkede, haksız, hukuksuz zindanlarda yatan. “Senin iltisakın, irtibatın var diyerek.” Gerek Kürt meselesinden gerekse cemaatle alakalı olması gerekçe gösterilerek ve böylesine mağdur ediliyorlar ağır bir şekilde.

Çankırı E Tipi Cezaevi’nde sorunlar bitmiyor. Denetimli serbestlik hakkı önceden verilirken şimdi nedense verilmemeye başlanıyor. Arada sırada böyle hakkı hukuku adaleti uygulayan cezaevleri oluyor sonra bir bakıyoruz oraya bir müdür gönderilmiş ve denetimli serbestlikler bitiriliyor. Memlekette iyi olan bir şeyi bozmak için görevli olan bir iktidar var. Nerede az çok adaleti uygulamaya çalışılıyorsa müdahale ediliyor.

Milli Eğitim Bakanlığı başvurusu var elimde. Milli Eğitim Bakanlığı’na duyurmuş olayım! Mersin’den Çanakkale Biga İcdaş Mesleki Teknik Lisesi’ne geçiş yapmak istiyormuş yapamıyorlarmış. “Sürekli İmam Hatip Lisesi’ne yönlendiriliyoruz.” Diyor. Dün başka iktidarlar döneminde imam hatiplere zulüm edilir şimdi AK Parti iktidarı muhafazakar kesimden oy almak için ihtiyaç fazlası imam Hatip açarak rant devşirmeye çalışıyor. Bende bir imam hatipliyim ama yani böyle insanların hakkının hukukunun ayaklar altına alınarak muamele yapılmasını kabul edemem. Bu olacak bir iş değil. Sanat okuluna gitmek istiyorsa meslek okuluna o imkanları sağla insanlar gitsin. “Yok efendim kontenjan dolu, imam hatipe gitmen lazım.” Böyle şey olur mu? Haksızlık hukuksuzluğu kim yaparsa yapsın biz buna karşı çıkarız.

Elimde olan şu fotoğraflar darp edilen vatandaşlar, darp edildikleri halde takipsizlik raporları darp raporları. Peki bu olay nedir? Taner Polat ve Fırat Polat. Çekici şöförü ile sivil polisler arasındaki kavgaya karışmışlar. “Sen polise mukavemet edersin.” 3 kişi 9 gün Sincan Cezaevi’nde tutuklu kalmışlar, darp edilmişler, polislerden şikayetçi olmuşlar ve ikinci itirazları da reddedilmiş. Ülke tamamen bir polis devletine dönmüş durumda vatandaşlar bir ton sopa yiyor boş yere. Savcı polislerin yaptığı darpı sümenaltı ediyor, itirazlara takipsizlik veriliyor ve vatandaş yediği dayakla kalıyor ülkenin hali bu! Ondan sonra da sürekli insan hakları eylem planı açıklıyorlar. Ya siz kiminle dalga geçiyorsunuz? Nedir bu haliniz? Allah aşkına yani! Yargının önünü kapatıyorsun polis darp etti diye ardından çıkıp insan hakları eylem planı diyorsun. Bu ne utanmazlıktır? Bu nasıl bir yüzsüzlüktür? Bari insan hakları eylem planı falan deme! “Biz polis devletiyiz, mafya devletine gitmek istiyoruz.” de yaptığın çünkü bunlar ve hukuk devleti ile bir alakan yok!

Gaziantep H Tipi Cezaevi’nde denetimli serbestlikler verilmiyor. 19 Şubat’ta tahliye edilmesi gerekirken gözlem kurulu maalesef tahliye etmemiş. Bir zulümdür insanlar büyük bir merakla, hasretle denetimli serbestlik gününü bekliyor. Binlerce, yüz binlerce kişi Türkiye’de böyle ama böyle son derece basit ve zalim kararlarla denetim serbestlik engelleniyor.

Afyon 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nde görüntülü konuşma hakkı verilmiyor. Dilekçelere yanıt verilmiyor. Yemekler çok yetersiz infaz koruma memurlarının sert muameleleri var. Afyon Cezaevi’nden oldukça yoğun şikayetler alıyoruz. Her basın toplantımda Afyon Cezaevi şikayetleri yer alıyor buradan tekrar Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı yetkililerine bunu hatırlatıyorum!

Manisa T Tipi Cezaevi’nde de şartlı tahliyesi 16 Şubat’ta gelmiş fakat yine denetimli serbestliği verilmiyor insanların maalesef. Bu zulümler devam ediyor!

Evet şimdi maalesef elimde çok üzücü bir fotoğraf var. Bir öğretmen Cafer Bayram gencecik bir öğretmen 36 36 yaşında Giresun’da bir öğretmendi, işinden ihraç edildi, hakkında bir yargı kararı da yok uyduruk bir sebeple ihraç edildi ve Cafer öğretmen kahroldu. Cafer öğretmen mesleğine aşık birisiydi. Bakın öğrencileriyle olan bir fotoğrafı. Belli ki yılsonu karneyi vermişler bir hatıra fotoğrafı çektiriyorlar. Cafer Hoca ve öğrencileri. Sonrasında ihraç ediliyor, hayata küsüyor, nişanlısı kendisinden ayrılıyor. İş bulamıyor, evinde oturuyor ve bütün bu kahırlardan sonra maalesef kansere yakalanıyor ve tedavisi gecikiyor. “Niye doktora zamanında gitmedin?” diyenlere. “Öleyim gitsin artık bu dünyada yaşamamın ne anlamı var?” diye kahreden cevaplar veriyor. Kahır dolu cevaplar veriyor. Maalesef ki geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. Bu normal bir ölüm değil! Bu iktidarın politikaları sonucu adeta bir cinayet gibi bir ölümdür, ben iktidarı net bir şekilde eleştiriyorum. Zalimce ve vicdansızca bir uygulamayla gencecik yaşında bir öğretmenin hayatını bitirmiş, o baharı soldurmuştur ama topluma da sözümüz var bu böyle öğrencilerini sevgiyle kucaklayan ve onlara eğitim verme aşkıyla dolu olan bu öğretmen bakın öğrenciler ile birlikte elleri o öğrencilerin omuzunda ve bu öğretmene sahip çıkan bir toplumda yoktu maalesef. Bu insan ihraç edildiğinde yanında kimse yoktu! O çocukların velileri neredeydi? Sorarım bunu bu topluma sadece iktidara değil! Bu çocukların velileri neredeydi? Neden vefasız kaldınız? Neden sormadınız Cafer hoca niye ihraç edildi? “O temiz dürüst iyi bir öğretmendi.” diye niye itiraz etmediniz? Cafer öğretmen maalesef ki görev yaptığı okulun bahçesinde bu sıraların üzerine yerleştirilen o musalla taşı diye kullanılan sıraların üzerine yerleştirilen tabutunda bu dünyaya veda etti. Cenaze namazı okul bahçesinde kılındı. Maalesef ki gencecik yaşta bir öğretmen hayatını kaybettiği ve mezara girdi. Kim kaybediyor sadece Cafer Bayram ve yakınları mı? Hayır iktidarın bu uygulamaları yüzünden toplum kaybediyor bunun farkında değil misiniz? On binlerce yetişmiş, nitelikli, iyi niyetli insanı böyle zalimce hayat dışına iten, meslek dışına iten zalim vicdansız bir iktidar var.

“Eşim Sincan Cezaevi’nde kalıyor.” diyor. 5 kişilik yerde 20 kişi kalıyorlarmış. Sincan Cezaevi’ni biliyorum yani daracık koğuşlar, daracık avlular ve düşünün yani 5 kişilik yer bile insana sığmaz orada aslında. Çok dezavantajlı yerler, 5 kişilik yere 20 kişi sığdırmışlar. “Koğuşta adım atacak yer yok.” diyor. “Yanımızda 79 yaşında amca var, koğuşta covid çıkan var, mutfak tezgahı yok bulaşıkları banyoda yıkıyorlar.” Böyle rezalet bir ortam. Cezaevi değil zindan ya tıka basa insanları doldurmuşsun. Mutfak tezgahı yok bulaşıklar banyoda yıkanıyor!

“Adım Nazım Aydemir.” bakın böyle sürekli başvurular alıyoruz. “Annem Babam HDP’de siyaset yaptı diye eski eşim 90’lı yıllarda gözaltına alındı diye hiçbir gerekçe gösterilmeden kamudan ihraç edildim.” dün Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan batılılara sitem ediyor. “Putin’in arkadaşıymış diye Almanya’da konservatuar müdürü görevden alınmış. Olur mu öyle şey?” diyor. Bunu da niye söylüyorsun? Putin’in arkadaşı diye özellikle ki kendileri binlerce kişiye aynısını yapmadı mı? Hangi hakla bunu söyleyebiliyorsun Sn. Erdoğan? Bakın apaçık binlerce belge gösteriyoruz. Eski eşi hakkında soruşturma var diye adamı ihraç etmişler! Babası HDP’de siyaset yaptı diye ihraç etmişler. O Putin’in arkadaşı müdürden 11 kat daha büyük haksızlık Türkiye’de yapılıyor. Senin idarecisi olduğun Türkiye’de yapılıyor. Bunları siz yaptınız! Hangi hakla bunu söyleyebiliyorsunuz el insaf ya! Bari insan bir susar yani! Topluma da şunu diyorum; Dostoyevski’nin ismini yanlış söyleme konusu bu kadar popüler oldu, herkes bunu konuştu hiç toplumda bir kişinin aklına gelmiyor mu asıl önemli olan eleştirdiği hususu Türkiye’de yapan bir insanın sözleridir. Asıl konuşulması gereken bu olduğunu bu toplum düşünmüyor mu? İlla bir magazin konusunu mu çok daha ön planda? Ben bunu topluma da hatırlatırım. Sadece kendinizi düşünmeyin lütfen! Yüz binlerce kişiye yapılmış haksızlıklar var. Bu kabul edilebilecek bir şey mi?

Sincan T Tipi Cezaevi’nde denetimli serbestlikler verilmiyor. Bize gelen çok şikayetler var. 1/10 indirimi zaten verilmiyor. Ya denetimli serbestlik verilir diye bekliyor insanlar 1/10’dan sonra o da verilmiyor. Bağımsız koğuşa ayrılmış, birçok hapishaneden bunu alıyoruz. “Sen numaradan ayrıldın inandırıcı değil.” Daha ne yapsın mahpus! Diyorsun ki: “Terör koğuşundan ayrıl bağımsız koğuşa geç.” “Tamam oraya gittim.” “Yok seni samimi bulmadım.” Adeta beynini okuyor! Allah aşkına sen bunu demiyor musun? “Bağımsız koğuşa ayrılanı ben denetimli serbestliğe ayırırım.” Bakın birçok cezaevinden bu şikayetler geliyor! Geçtiğimiz aylarda intihar eden Bahadır Odabaşı’nın babası Elazığ Cezaevi’nde yatıyor Nurettin Odabaşı 1/10 indiriminden faydalanabilecek belki en başta gelen mahkumlardan birisi. İyi hali süper, hiçbir disiplin suçu yok ve oğlu da intihar etmiş, aile perişan. Biz bunun için cezaevi yetkilileri ile görüştük. Nurettin Odabaşı bile 1/10 puanı 80 puana ulaşamamış. Ya hu el insaf! Kim ulaşacak o zaman? O kadar iyi halli takdir edilen bir mahkum kendisi iyi biliyoruz o bile ulaşamamış. Demek ki siz bu 1/10 meselesini uyduruktan çıkarmışsınız! İnsan Hakları Eylem planına yazalım bunu, Avrupa’ya aşk mektupları yazalım ama uygulamada yapmayalım! Ne kadar utanmaz insanlarsınız ya! Ne kadar iki yüzlüsünüz ya! Vallahi el insaf diyorum ya! Nasıl bir kurnazlıktır! Nasıl bir fırsatçılıktır! Nasıl bir zalimliktir! Nasıl bir yalancılıktır! Olacak iş mi? On binlerce insan bunları bekliyor ya! Bir yıl boyunca zaten hiç uygulamaya koymadın. “1 Ocak 2021’de güya başlatıyorum.” Dedin. Şu an olmuş Mart ayının ortaları hala bir kişiye bile 1/10 indirimi vermemişsin hiç mi yüzün kızarmıyor! Bakın aradan geçmiş bir yıl 3 ay 1/10 indirimi nerede denetimli serbestlik bile vermiyor!

Kenan Deniz Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde hükümözlü ve hala Yargıtay kararı yok! Ya insanlar diyor ki: “Yargıtay cezamı onasın da çıkayım buradan ya.” Onamasın demiyor artık Türkiye böyle bir yer. “Yargıtay cezamı onasın yeter çünkü süre doldu, boş yere Yargıtay işlem yapmadığı için çıkamıyorum.” Diyor binlerce insan var. Yargıtay ne yapıyorsun sen? Biz soru önergeleri yazıyoruz ne iş yapıyorsunuz? 5 çayı mı içiyorsunuz? Keyfiniz yerinde, dosyaya bakacağınız zaman da tak tak tak onayıp geçiyorsunuz bilmiyor muyuz sizi! Bırak binlerce insanı kendimden biliyorum! Skandal kararları onadın sen Yargıtay! Rezalet kararları onadın! Türkiye’yi dünyaya rezil ettin, binlerce insanı da şimdi perişan ediyorsun!

Doktorlar da bize başvuruyor ve emeklilikte haksızlık yapıldığını söylüyor! Emekli Sandığı’ndan emekli olanlar yeni emekli haklarından faydalanabiliyor, SSK emeklisi olanlar bu iyileştirmelerden faydalanamıyorlar. Bunu da not etmiş olalım!

Nizip Kapalı Cezaevi’nde de yine görüntülü görüşme sorunları var. Siyasi mahpuslara görüntülü görüşme verilmiyor. Düşünün küçücük bir koğuşunuz var .İçine bir de kabin yapıyorlar Allah bilir o kabin ihaleleri de nasıl bir dolapla döndü onu da bilmiyoruz o da ayrı bir konudur çünkü bu iktidar bu işleri çok sever! Görüşme yapılmayacak koğuşa bile görüntülü görüşme kabini koyuyorlar! Belli ki tatlı bir ihale dönemi geçti. Peki orada insanlar görüşme yapabiliyor mu? “Hayır sen siyasi mahpussun yapamazsın.” Ya koğuşu da daraltıyorsun! Orada 1 cm2’nin önemi çok büyüktür. İnsanlara zulüm üstüne zulüm.

Bir anne başvurmuş. “2 çocuğum ile Burdur Cezaevi’ne gidiyoruz. 6 yaşından büyük çocuklara PCR testi yapılıyor her PCR testinde çocukların burnu kanıyor, ağlıyorlar. Burnumuzdan geliyor.” Diyor. “Her yerde kalktı ama cezaevi bize yazı gelmedi diyor. Sağlık Bakanı hiçbir yer için gerekli değil dedi. Halbuki PCR ve test için cezaevleri hiçbir yere dahil değil mi diye soruyor! Burdur Cezaevi müdürüne buradan soruyorum. Bu keyfi uygulamaları yapıp çocukları ağlatmaktan hoşlanıyor musunuz? 1/10 indirimi Burdur’da da verilmiyor, telefon görüşmeleri 10 dakika kısaltılmış, bütün sorunlar maalesef ki devam ediyor.

Latif Mollaahmetoğlu İzmir 2 No’ lu F Tipi Hapishanesi’nde. Bir sağlık hakkı ihlali var ortada. Ben de bir hekim olarak mahkum hastaları muayene ettim. Hiçbir zaman onların kelepçelerini çıkarmadan muayene etmedim. Ben bir hekimim hipokrat yemini etmişim, karşıma gelen kim olursa olsun insanca davranmaya çalıştım, mahkum olsa da çünkü mahkumlar tamamen 5. sınıf insan olarak görülür maalesef. Polikliniğime geldiğinde mutlaka kelepçelerini hangi suçtan olursa olsun ki onu da sormadım hiçbir zaman. Kelepçesini çıkarın doğru dürüst muayene edeyim dedim. Latif Mollaahmetoğlu hastaneye gitmiş, İzmir Yeşilyurt Hastanesi Gastroenteroloji bölümüne gitmiş. Doktor demiş: “Kelepçeli muayene edeceğim.” “Ya kelepçemi çıkar öyle muayene et.” “O zaman muayene etmiyorum. Ben bir endoskopi yazayım.” Mahpus demiş ki: “Muayene etmeden rndoskopi nedir? Muayene edin Doktor bey ve sağlık hakkım engellenemez.” demiş mahkum. Sen misin bunu diyen! Jandarmalar yerlere yatırıp üstünde tepinmişler, tekme tokat yumruk, yangın merdiveni boşluğuna almışlar, orada tekme tokat darp. Adam bir mide ağrısından hastaneye gitmiş, bütün eklem yerlerindeki büyük ağrılarla cezaevine geri dönmüş. Perişan etmişler! Neymiş kelepçeli muayeneyi kabul etmek zorundaymış! Doktor beye itiraz etmeyecekmiş! O doktor bey hakkında bir soruşturma başlatılmalı! Belki mide kanseri bu kişi! Niye endoskopi yapılmadı? Yeşilyurt Devlet Hastanesi Gastroentoloji doktoru sana bir hekim olarak soruyorum bunu nasıl yaptın? Hipokrat yemini etmedin mi? Karşındaki bir insan! Gerek var mıydı bunlara! Adamın midesi ağrıyordu şimdi her tarafı ağrıyor! Bir ton darp edilmiş ve senin yüzünden oluyor! Hiç mi vicdanın sızlamıyor! Hastane yönetimi bu doktor hakkında bir soruşturma başlatmıyor musun? Hasta hakları birimi! Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı biz size bunları yazılı olarakta soruyoruz ama ben buradan sözlü olarakta söylüyorum. Arkadaşlarımız tüm bu evrakları gönderdiler bakanlıklara. Neredesiniz?

Denizli T Tipi Cezaevi’nde Ahmet Fethi Toptaş onlarda yarım saatlik açık görüşlerden çok rahatsızlar. Diyor ki: “Biz Ankara’dan Denizli’ye saatlerce gidiyoruz ve 5 senedir sevk talebinde bulunuyoruz ama Denizli’den Ankara’ya gelmiyor. Perişan durumdayız.” diyor ve yargıyla ilgili sıkıntılarını anlatıyor, “verdikleri yemeklerin sitede yayınlanan bölümünü göndereyim.” Hani sitede yayınlanan yemekler çıkmıyor Anlaşılan ve çok az kahvaltı veriliyormuş kahvaltıda çeyrek biber ya da iki petibör verdikleri oluyormuş. Yemekler yok denecek kadar az veriliyormuş. Tabi ekonomik krizin faturası böyle mahkumlara kesiliyor maalesef gördüğümüz kadarıyla! İnsanlar bir ton parayla gidiyorlar. “İki kişi için yola 700 TL verdik.” İnsanların cebinde 5 kuruş para yok ama 2 kişi için 700 TL verip Ankara’dan Denizli’ye gidip geliyorlar, bir de orada mahkumun halini dinliyor, içi sızlıyor. Hal bu değerli arkadaşlar! “O kadar yol gittik 30 dakikalık açık görüşün 15 dakikasını görüşebildik.” Şu hale bakın! Bu nasıl bir zulümdür anlamak mümkün değil!

Bir önemli vaka da Şakran T3 Cezaevi’nde yaşandı Ercan Eke. Bakın Şeker, tansiyon rahatsızlıkları var. Son 5-6 yıl içinde 10-11 yıllık bir mahpus son 5-6 yıl içinde zayıflamaya başlamış 120 kiloluk adam 40 kiloya düşmüş ardından 5 Şubat 2022’de aile aranmış “Ercan Eke öldü.” Demişler. “Nasıl öldü? Ne oldu? Ne bitti? Daha 2 gün önce konuşmuştuk.” “Öldü kardeşim gelin alın cenazemizi.” “Bir açıklama yapın. Ne oldu ne bitti?” “Öldü kardeşim ne yapalım. Otopsi sonucu 3-4 ay sonra çıkar.” Aile ne olduğunu bilmiyor. Şakran Cezaevi’ne telefon açıyoruz müdür görüşmekten kaçıyor. Allah aşkına ne oluyor ne bitiyor! Böyle bir devlet olabilir mi? Hiçbir açıklama yok! Ölüm belgesinde ciddi bir açıklama yok! Otopsi sonucu çıkana kadar mesele nasıl olsa unutulur diye düşünen yöneticiler var! Ne oldu ne bitti diye telefon açıyoruz telefonumuzdan kaçıyorlar! AK Parti-MHP Cumhur Zulüm ittifakının açıklamaları bunlar arkadaşlar! Biz bu konunun peşini bırakmayacağız! “Yanlış bir şeyler olduğunu düşünüyoruz. Bize yardım ederseniz çok mutlu oluruz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Şimdiden Allah razı olsun vekilim.” Demişler, biz de gerekeni yapacağız merak etmeyin.

Ercan Aslan isimli kişi de yine malum bu tür güvenlik soruşturmalarındaki hukuksuzluklar ile ilgili başvurmuş. Diyor ki: “Bizim büyük bir ailemiz var, her kesimden akrabamız var, emekliler, korucular, şehitler, savcılar, polis, subay, öğretmen, kamu görevlisi ama ben AK Parti’li olmadığım için mağdur edildim.” Diyor! “İhraç edildim, sırf yakınlarım ile ilgili birtakım suç isnatları yüzünden ben ihraç edildim.” Böyle binlerce insan var arkadaşlar. Bakın belgelerini de net bir şekilde gösteriyoruz. Nasıl bir hukuksuz devlet. Kendisiyle ilgili bir şey yok. “Senin baban şu partiye üye, senin abin şu cezayı yemişti.” Masumiyet karinesi denen bir şey var! Anayasa falan hak getire!

Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki polisler de bize başvuruyor. Biz yeri geliyor polisleri eleştiriyoruz, yeri geliyor polislerin başvuruları sonrasında binlerce polisin hakkını hukukunu koyuyoruz. Nasıl mı oluyor? Bakın 375 sayılı KHK geçici 35 inci madde ile ihraç edilmiş binlerce polisten iade edilenler var. İçişleri Bakanlığı’na iade edilmiş! Kaç tane göreve başlatılmayan var biliyor musunuz? 3000 tane var! Ya OHAL Komisyonu gibi zalim bir komisyon bile iade etmiş İçişleri Bakanlığı niye başlatmıyorsun göreve sen kimsin? Allah aşkına burası Deli Dumrul Cumhuriyeti’mi? “Başlatmıyorum var mı bir diyeceğin.” Memleketin hali bu! Tüm dünya duysun bunu!

Tekirdağ 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Mümin Yılmaz. Ceza yemiş. Bakın 3-5 gün sonra yatarı bitiyor! Peki Yargıtay karar vermiş mi? Hayır! Mümin Yılmaz yatıyor da yatıyor! Avukatı bize yazmış, “Her tarafa dilekçeler yazıyorum ama Yargıtay’ın umrumda değil.” Silivri 6 No’lu Cezaevi’nden çok şikayet alıyoruz denetimli serbestlik için yapılan görüşmelerde eğitim ve psikolog dilimi olumlu rapor veriyor müdür Mehmet Kundak ve başgardiyan Yüksel soyadını bilmiyorlarmış olumsuz rapor veriyor. Bir kasıt mı var? Bir açıklayın bize Adalet Bakanlığı! Gözlem kurulundan sonuçlar olumsuz çıkıyor! Adam cezasını bitirmiş gözlem kurulunda kendisine tekrar soruluyor. Tekrar bir ikinci mahkeme yapılıyor! Bakın adam diyelim ki; Bylock kullandığı için girmiş, Bank Asya’da hesabı var diye girmiş. Tekrar kendisine şu sorular soruluyormuş gözlem kurullarında: “Bank Asya’ya niye para yatırdın?” Adam zaten onun için bir şekilde yargılanmış gelmiş bitmiş ceza ikinci mahkemede gözlem kurulunda yapılıyor! Soruyorsun Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne uyduruk uyduruk açıklamalar yapıyorlar ben katılmadım ama tutanaklarını okudum geçtiğimiz gün İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gelmiş genel müdürlük açıklamalar yapmış! Bizim gördüğümüz pratik başka şekilde yetkililerin yaptığı açıklama bir başka şekilde. Biz binlerce örnekle cezaevi müdürlerinin haksız hukuksuz kararlarını görüyoruz öbür tarafta gelip tatlı ifadeler anlatmışlar vekillere. Tabi konuyu yeterli bir şekilde araştırmazsan bunları doğru kabul edip bir şey demezsin ama biz bakın binlerce başvuru alıyoruz ve olayın iç yüzünün böyle olmadığını net bir şekilde görüyoruz!

Büyük ayrımcılıklar var. Telefon görüşlerinde de böyle! Görüntülü görüşme adli mahpusta 30 dakika. Diyelim açık görüşe yakını gelmedi bir de oradan açık görüş yerine 30 dakika daha görüş veriliyor 1 saate yakın adli mahpus görüntülü görüşme yapabiliyor. Yapmasın demiyorum hakkıdır ama siyasi mahpusa da bu hak verilmesi lazım. Adli mahpusun hakkıdır ama siyasi mahpusa niye sen bu hakkı vermiyorsun gasp ediyorsun! Siyasi mahpusa 10 dakikalık telefon görüşmesi öbür tarafta adli mahpusa 1 saatlik görüntülü görüşmeye kadar varan bir tolerans! Siyasi mahpuslar da adli mahpusların elde ettiği hakları alabilmelidir, biz insan hakları açısından böyle söyleriz. “ Birisi alamıyor öbürkü de almasın demiyoruz.” Yanlış anlaşılmasın çok net biz insan hakları perspektifi ile bakarız meseleye!

Hak ihlalleri bitmiyor maalesef. Çok vahim hak ihlalleri ile devam ediyoruz. İnanılmaz hususlar bunlar. Bakın şu gördüğünüz Mustafa Özcan Çay özel bir çocuğu var. Bir görüşte kızına sarılmış kendisi ileri derecede bir MS hastası. Her geçen gün kötüleşiyor, 20 ay boyunca kendisine tedavisi verilmemiş, gittikçe kötüleşmiş. Bu iyi halleri zamanındaki fotoğrafı. Şu anda tekerlekli sandalyede yan tarafa düşmeden duramayan bir mahpus durumuna gelmiş. 20 ay ilacını vermemişsin Adalet Bakanlığı sonra vermeye başlamışsın çok özel, önemli, ciddi bir hastalık vermeye başlamışsın ama iş geç kalmış ve sonrasında bu mahpus perişan durumda. Peki infaz erteleme veriyor musun? Onu da vermiyorsun!

Türkiye cezaevlerindeki bebek sayısı 2021 sonu itibariyle 548. Son bu 2.5 aydır da tahminim 600’ü bulmuştur. 10000 kadın cezaevinde, 600’e yakın da bebek ve çocuk 0-6 yaş arasında. Dünyada olmayan rakamlar bunlar ama maalesef adaletin, hukukun olmadığı bir ülkede maalesef bunlar yaşanıyor.

Şimdi çok ağır hak ihlalleri başvuruları alıyoruz. Şakran Kadın Kapalı da diyor ki; koğuşlarda 14 Kadın 19 çocuk varmış. Düşünün daracık koğuşta 14 Kadın 19 çocuk Şakran Cezaevi’nde. Türkiye’de cezaevlerinde kadın ve çocukların hali bu işte. Başka bir şey demeye gerek yok!

Bakın size önemli belgeler göstereceğim. Ombudsmanlığın belgesi diyor ki: “Ben ve eşim Sivas Cezaevi’nde kalıyoruz. Anneannesinde kalan 9 yaşındaki kızım psikolojik, fizyolojik çok yıprandı. Tokat’a nakli için Ombudsmanlık bile tavsiye karar verdi.” Ombudsmanlık bile demiş ki: “Nakil olmalı.” Naklim yine yapılmıyor Mehmet Doğru Sivas Cezaevi’nde. Biz anne baba tutukluluk zulümdür nesli mahveder diye boşuna demiyoruz.

“Eşim Rize ben Şakran Cezaevi’nde çocuklar Ordu’da. İki çocuğumuz da görüşe gelemiyor. Maddi manevi sorunlar yaşıyoruz. Bizden duygusal kopuş yaşıyor çocuklar. Artık cezaevine bile gelmek istemiyorlar. İşkence yaşıyoruz.” diyor Ekrem Kütük Şakran Cezaevi’nde. Aileler parçalanmış durumda, nesiller mahvedilmiş durumda.

Mihriban Cah, Gebze Cezaevi’nden diyor ki: “Buzdolabı, semaver, aralıklı TV kullanıyoruz, elektrik faturamız geçen ay 214 TL, bu ay 546TL geldi. Hem Fahiş fiyatlar, hem de mahpusuz. Yemekler de yetersiz, kalitesiz.” Diyor.

Elif K. Tarsus Cezaevi’nden diyor ki: “Adli mahpuslar görüntülü görüşme yapabiliyor, bu bir hak ama siyasiler faydalandırılmıyor. Telefon 10 dakika bulmadan kesilirse 10 dakika yerine sayılıyor, bazen de hiç telefon görüşmesi yapamıyoruz. Açık görüş 2 kişiyle sınırlı ve yarım saat, ailelerimiz hep mağdur.”

Son olarak Hakan Kanat eşi diyor ki: “Kızlarım babalarına en son 27 ay önce açık görüşte sarılabildi.” Tiroid kanseri bir hasta mahpus bu kişi, ameliyatta 35 dikiş atıldı boğazına ve tek başına bir karantina koğuşuna gönderildi, pislik içindeydi 35 dikiş boğazında olmasına rağmen saatlerce uğraştı koğuşun temizledi düşünün bir ameliyat sonrası bir kişi bu eşi diyor ki: “Kızlarım babalarına en son 27 ay önce açık görüşte sarılabildi Eşim Kanser hastası ve 68 aydır tutuklu infazını ertelemiyorsunuz, Elâzığ’a nakline de izin vermiyorsunuz bari görüntülü konuşma hakkımızı verin.” Diye feryat ediyor Sincan Cezaevi’nde bu kişi. En azından Elâzığ Cezaevi’ne gönderin diyor, aile Elazığ’da perişan durumdalar onu da yapmıyorlar maalesef zulüm bu safhada değerli arkadaşlar.

Video: https://sendgb.com/cSdh6H7b5Gx

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu
Yandex.Metrica